İbrahim Uğurlu, 1940 yılında Konya'nın Seydişehir ilçesinin Kozlu köyünde doğdu. "Köyün en fakiri" olarak tanımladığı babasının 5 çocuğa tek başına bakmaya çalıştığını gzt.com'a anlatan Uğurlu, babasının yokluktan ötürü yaptığı unsuz ekmekten de bahsetti: 

"Babam yiyecek için artık çabalıyor. Dağlardan, ormanlardan meşe kozalağı topluyor. Onları damda kurutuyor, un değirmeninde öğütüyor. Bunların içine bir şeyler katarak bize bakmaya çalışıyor. Ekmek bile yok o zamanlar."

ALLAH CUMHURBAŞKANIMIZDAN RAZI OLSUN

Deniz Feneri Derneği'nin gelişmesinden sonraki süreci anlatan Uğurlu, Türkiye'nin her yerine ve Afrika'ya gittiklerini belirtti.

"Yavaş yavaş mektuplar gelmeye başladı Deniz Feneri'ne. Biz köylere çıkmaya başladık. Şehirlere gitmeye başladık. Öyle yoksul ailelerle karşılaştık ki. O engelli çocuklarımız var ya, zincire vuruyorlardı onları. Ölsün diye bakıyorlardı onlara. Allah bin kere razı olsun. Kimden biliyor musun? Şu andaki Cumhurbaşkanımızdan. Allah bin kere razı olsun diyorum. O adam ne yaptı biliyor musun?  Bütün engelli kardeşlerimize maaş bağlattı. Bakana da maaş bağlattı. Şimdi onlar nerede biliyor musun? Evin en güzel köşesinde onlara bakılıyor? Bundan güzel bir şey olabilir mi? Bu yeter. Bunun sevabı yeter. Düşün 1500 tane, 2000 tane ev yaptık teslim ettik biz insanlara. 4-5 tane okul yaptık teslim ettik. Sağlık Ocağı yaptık teslim ettik. Yani nasıl anlatayım? 5 milyon insana ulaştık. Bir tek burada değil. Bütün Afrika.. 60-65 tane ülkeye gidiyoruz. Onlara da yardım ediyoruz. Yani daha ne yapacağız kızım ya? Biz bu Türkiye’yi nerden baksan 3-4 kere tur atmışızdır. Köylerine, kış demedik yaz demedik. Bırakmıyor yani, o aileler bırakmıyor."

HEM KEKLİĞE HEM BANA İYİLİK YAPTI

Köy hayatında açlık konusunda yaşadıklarını anlatan Uğurlu, 

"300 hane köy. Birkaç koyunu olan insan var onlar da yaylaya çıkıyor. Gece aç yatmışız. Hepsi açlıktan ağlıyor ama ağlaya ağlaya uyurlar. Bir tek eşeğimiz var o da zayıf. Babam bana dedi ki, "Sabah eşeği al yaylaya gel" dedi. O zamanlar erkekler bile etek giyerlerdi, kıldan etek. O eteğin de her tarafında 80-90 yama var yani. Ayakta ayakkabı yok, çarık gibi olmuş. Eşeği aldık yukarı çıktık. Babam beni aldı bir ormanın içine götürdü. Orada meşe kömürü yakarlar. Babam da şöyle düşünmüş; onları alacak, eşeğe saracak, başka bir köye götürecek, buğday alacak, değirmene gidip onu öğütüp, un yapacak bizim karnımızı doyuracak. 

Neyse, biz vardık kömürün başına. Ben kömürü doldururken babam bir yere gitti. Geldiğinde bir mendilin içinde üç tane bir şey vardı. Ben ne olduğunu bilmiyorum. Babam "Bunları al, yaylaya götür, ana kadına ver" dedi. Ben aldım mendili yukarı çıktım. Ana kadın mendili görünce ağlamaya başladı. Bana 'Aç mısın?' dedi, 'Açım' dedim. Bana yiyecek bir şeyler verdi. Nasıl acıkmışım ama. Çok acı bir şey bu. Gözümün önüne geliyor. Geldi bana 'Doydun mu?' dedi, 'Doymadım' dedim. Bir daha sardı. 

Çıkın verdi bana bunu babana götür dedi. Getirdiğim mendili de verdi, bunları da yerine koysun dedi. Mendilin içinde küçük küçük keklik yumurtaları var. Babam 'Benim sana verecek hiçbir şeyim yok, çocuklarım aç' demek istemiş. Döndüm babamın yanına, keklik nasıl acı acı ötüyor. Kadına bakar mısınız? Hem bana hem babama hem çocuklara hem de kekliğe iyilik yaptı."

AHIRDA YATIRDILAR

Küçük yaşlarda evlatlık verilen Uğurlu o günler, "Beni evlatlık diye aldılar ama meğerse evlatlık değilmişim. Beni sadece koyunları gütmek için almışlar. Beni öyle kandırmışlar. Babamı da kandırmışlar. Ahırdaki yatakhanede yatardım. Orada da evlatlık olmadığımı anladım. Oradan da çıktım. İzmir'e gittim. İzmir'de şeker fabrikasında çalıştım. Ondan sonra askere gittim." sözleriyle anlattı.

YILLAR SONRA BABAMI GÖRDÜM

Yıllar sonra babasını bulan Uğurlu, "İzmir Çırpı köyüne göçmüş. Artık babam gözümde tütüyor yani. Köye gittim. Babamın oradaki evini bulduk. Bir adam beni götürdü.dam oradan bağırdı ‘Mehmet’ dedi. Babam döndü baktı. ‘Misafirin var’ dedi. Çok uzaktan böyle baktı baktı. Tanıyamadı. Yine pırasa dikmeye başladı. Sonra ben o kapıdan içeriye girdim. Böyle babama doğru gidiyorum. Ama 15-20 seneden beri görüşmemişiz. Yaklaştık. Bir elinde çomak, bir elinde pırasa. Böyle yanıma doğru yaklaşıyor. Ama daha hala tanıyamıyor beni. Ama ben.. Babam o benim, biliyorum. Yaklaştık yaklaştık. Hala daha acaba.. Şöyle baktı bir. Şöyle baktı yine. “İbrahim sen misin?” dedi. Elindeki o pırasalar düştü. Çomak düştü. Sarıldık ettik…" dedi.

Yorumlar 12 Yorum Var
  • Fatih 13.11.2019 16:17
    Film gibi. Allah senden razı olsun
  • Urfalı söyler 13.11.2019 15:40
    Okuduğum anılar bana küçüklüğümü anlatıyor ve ağlıyorum ciğerim yandı şanlıurfa ya geldiği zaman beraber açılışta bulundu fotoğraf çekmiştik cenabuallah bizleri doğruyol ve helal insanlarla karşılaştırın amin.
  • abdullah 13.11.2019 14:02
    Sen ne mübarek adamsın. Senin babanı da o ana kadını da ve de seni Allah rahmeti ile kuşatsın . Gönlü yüce abim. Saygılarımla...
  • Hakan Özkan 13.11.2019 14:01
    İmkanlar kıt iken insanlık zirvedeydi İmkanlar arttıkça insanlık kıtlaştı.
  • Ekrem Ertas 13.11.2019 12:15
    İbrahim Uğurlu abimiz bir kitap yazsanizya.Yeryüzünde iyiliklere Allahin izni ile vesile ,klavuz ve önderlerden biri oldunuz.Ne güzel bir lütuf.
Daha fazla yorum görüntüle