ÖNDER İmam Hatipliler Derneği Kurucu Genel Başkanı, İstanbul İmam Hatip Okulu ilk mezunlarından Yahya Kutluoğlu, Yüksek İslam Enstitüsü’nün açılmasında rolü olan isimler arasındaydı.

Ömrünü gençlerin eğitimine adayan Yahya Kutluoğlu, hizmet hayatı boyunca öğretmenlik, müdürlük, müftülük, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğinde bulundu. Son röportajlarından birini ÖNDER 60. Yıl Albümü için veren Kutluoğlu, burada İmam hatiplerin ilk yıllarını, üniversiteye girişlerini, mücadele hayatını anlatmıştı.

Tevfik İleri’ye iki şeref nasip oldu

Röportajında Yahya Kutluoğlu, 1958 yılında ÖNDER’in kuruluşunu, “İmam hatiplere yüksek tahsil yolu açılacak. Bize dediler ki, ferdi olarak netice alamazsınız, bir dernek kurun. Ondan dolayı toplandık arkadaşlarla İstanbul İmam Hatip Okulu Mezunları Cemiyeti’ni kurduk” sözleriyle anlatıyor. Yüksek İslam enstitüsü ve imam hatip okullarının açılmasında Tevfik İleri’nin rolü olduğunu aktaran Kutluoğlu, ifadelerine şöyle devam ediyor: Celal Yardımcı Milli Eğitim Bakanı, yurtdışında bir toplantıya gitmesi lazımmış. Tevfik İleri’yi vekaleten Milli Eğitim Bakanlığı’na getirdiler. Ve Tevfik İleri Celal Yardımcı yurtdışında iken Yüksek İslam Enstitüsünü açtı. O nedenle Tevfik İleri’ye çok dua ediyorum. Hem imam hatip okullarını hem Yüksek İslam Enstitülerini açmak şerefi Tevfik İleri’ye nasip oldu.

ÖNDER, 60. Yıl Özel Albümü’nde yer alan röportajın tamamı şöyle:

CEMİYET ŞART DEDİLER

İmam hatiplere yüksek tahsil yolu açılacak. Dediler ki bize, “Öyle ferdi olarak Ankara’ya gidip gelip temasta bulunmanızla netice alamazsınız, bir dernek kurun.” Ondan dolayı toplandık arkadaşlarla İstanbul İmam Hatip Okulu Mezunları Cemiyeti’ni kurduk. İdare heyeti seçildi, beni de başkan yaptılar.

Yahya Kutluoğlu-ÖNDER Kurucu Genel Başkanı

-1958 yılında imam hatipten mezun oldunuz, o yıl bir cemiyet faaliyetine girdiniz. Niye açtınız bu derneği, nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?

Biz son sınıfta iken mezuniyet yaklaştı o zamanın başbakanı Adnan Menderes bir beyanda bulundu. Dedi ki, imam hatip okullarımız bu sene mezun veriyor, önümüzdeki sene onlara yüksek tahsil yolunu açacağız. Sevindik, mezun olduk dağıldık köylerimize. Sonbahar geldi üniversiteler açıldı, ses seda yok. Geldik İstanbul’a. Aramızdan bir heyet seçtik, Ankara’ya gönderdik. Ben de başlarındaydım. Ankara’daki arkadaşlar dediler ki, Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı imam hatip mezunlarına yüksek tahsil istemiyor. Döndük geldik, üzüldük. Askerlik durumu var, bir hayli de yaşlıyız. Dediler ki bize, öyle ferdi olarak, tek olup gidip gelip temasta bulunmanızda netice alamazsınız. Bir dernek kurun. Ondan dolayı toplandık arkadaşlarla İstanbul İmam Hatip Okulu Mezunları Cemiyeti’ni kurduk. İdare heyeti seçildi, beni de başkan yaptılar.

-Bunun bir faydası oldu mu?

Hademe-i Hayrat Federasyonu ile birlikte ardından Tevfik İleri’ye gittik. Tevfik İleri o zaman Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılmış başta bir bakanlıkta. Bizi görünce bir hayli üzüldü. Siz gidin başbakanla da görüşün dedi. 18 milletvekili ile birlikte başbakanlığa gittik. Milletvekilleri Celal Yardımcı’yla biraz konuştular, biraz tartıştılar. Sonra girdiler başbakanın yanına, biz dışarda bekliyoruz. Bir süre sonra bizim heyet çıktı yüzleri simsiyah. Meğer Celal Yardımcı çıkar çıkmaz cumhurbaşkanını aramış. Milletvekilleri bastırıyorlar okulları açacaklar diye. Cumhurbaşkanını ayarladı oraya gönderdi işi engellemek için. Başbakan Cumhurbaşkanıyla çıktı gitti, bizimkiler elleri boş döndüler.

-Ne zaman açıldı peki?

Ondan sonra biz askere gittik, açılmadı okul. Döndük geldik cemiyet devam ediyor. Tohum mecmuasını çıkarmaya başladık. Ertesi sene açıldı Yüksek İslam Enstitüsü. Celal Yardımcı Milli Eğitim Bakanı, yurtdışında bir toplantıya gitmesi lazımmış. Tevfik İleri’yi vekaleten Milli Eğitim Bakanlığı’na getirdiler. Ve Tevfik İleri Celal Yardımcı yurtdışında iken Yüksek İslam Enstitüsünü açtı. O nedenle Tevfik İleri’ye çok dua ediyorum. Hem imam hatip okullarını hem Yüksek İslam Enstitülerini açmak şerefi Tevfik İleri’ye nasip oldu. Talim Terbiyesinden tut baştan sona kadar basınla birlikte dalga geçerlerdi, alay ederlerdi okulla. İmam hatip okullarından cenaze imamı yetişecek derlerdi. Ama gördüğünüz gibi biz okuduk geldik, şurada benim okuttuğum kahraman öğrencim aklımızın köşesinden geçmez ki bu adam memur olur, milletvekili olur cumhurbaşkanı olur, hiç aklımızdan geçmezdi. Şimdi kaymakamı da var valisi var mühendisi var doktoru var. Mecliste pek çok imam hatip kökenli var. Geldik bugünlere hamdu senalar olsun.

-Hocam Yüksek İslam Entitüsü’nün kurulmasına da vesile oldunuz. Onun dışında nelerle ilgileniyordunuz, ne tür sorunlar vardı sizin başkanlık yaptığınız dönemde?

Yüksek İslam Enstitüsü büyük zorlamalarla açıldı. Eğitim öğretim başladı ve Yüksek İslam Enstitüsü programı işlenmeye başlandı. İmam hatip okulları da değer kazandı artık bir fonksiyonu var. Ancak sıkıntılar devam ediyordu. Kuran’ı Kerim Türkçe okunacak. Hocamız gelirdi sınıfa mümessile derdi ki, yaz şu tahtaya yeni harflerle besmeleyi derdi, yazdırırdı. Derdi ki bize çocuklar müfettiş gelirse biz böyle okuyoruz tahtada yazıldığı gibi. Hadi bakalım falan yerden okuyorduk. Üzülüyorduk yeni harflerle nasıl okunacak. Dedi ki hocamız, çocuklar moralinizi bozmayın, üzülmeyin devam etmez bu. İşte o sıkıntıları yaşadık biz ve mezun olduk, Biraz da biz derneğe ağırlık verdik. Yayın organımız da var.

-Başkanım ilk genel merkeziniz nasıl bir yerdi, derneği nasıl bir yerde açtınız?

Beyazıt’ta Sahaflar Çarşısı vardı, merdivenle aşağı iniliyordu. O handa bir oda kiraladık, Beyaz Saray’ın altı. Orada çalışırdık. İtibar görüyorduk, destek de görüyorduk.

-Gelen giden çok muydu?

Umumiyetle imam hatibe gönül vermiş, imam hatibi benimsemiş, imam hatibi kabullenmiş kişiler bize destek verirlerdi. Bazen maddi imkanlarımız sıkışırdı mecmuayı bastırmak için falan yardım talebinde bulunurduk, yardım ederlerdi.

Biz ilahiyattan mezun olup öğretmen olduk. Ama talebe yetiştirirken de bunlar memur olur mu, milletvekili olur mu aklımızdan geçmezdi, hele böyle başbakan cumhurbaşkanı mümkün mü, dünya yıkılır. Hiç aklımızın köşesinden geçmediği halde, benim gittiğim sınıflarda cumhurbaşkanı vardı, birkaç sene evvel Diyanet İşleri Başkanlığı yaptı, Ali Bardakoğlu vardı, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yapan Ata Özer öğrencimizdi.

-Tohum dergisini ilk nasıl çıkardınız, kimler yazıyordu? Nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?

İslam Enstitüsü’nün açılması için Ankara’ya seferler yaptık ya o örnek oldu. Tek başına birşey yapamazsın, bir kuruluş olursa, dernek olursa daha kuvvetli olur. Yaptığımız işlerde basın desteği de gerekli. Gazete çıkarmaya bütçemiz yeterli değildi. Dergi çıkarmaya karar verdik, adına da Tohum dedik.

-Başka yayınınız var mıydı?

Başka yoktu. Şimdiki zamana göre de şartlar çok zordu. Bizim cemiyetimiz İlim Yayma gibi çok güçlü değildi ama Tohum mecmuası ile sesimizi duyurduk. Epeyce ses getirdi.

-Darbe dönemlerinde imam hatipler çok sıkıntı çektiler, değil mi?

Ah ahh. O durum içinde yaşayıp kan kustuğum bir hadise. İmam hatip okulları yalnız Milli Eğitim Bakanı’nın değişmesiyle, imam hatip okullarına ters bakmasıyla değil o ihtilallerle de büyük sıkıntılar yaşadı. Evvela şunu ifade edeyim. 60 ihtilalinde Çerkezköy’de askerdim, yedek subaydım. Alaya din görevlisi olarak geldim. Binbaşı seni üçüncü tabura veriyorum dedi, ben din subayıyım dedim. Oraya git bakarız dedi. Gittik, arkasından ihtilal patladı. İhtilal olunca çok haksızlıklar oluyor, ne kadar insafsız insanlar varsa o zaman fırsat buluyor. 30 Haziran’da terhis oluyorum. O bir ayda bir senede çekmediğim sıkıntıları çektim. Bir kişi daha vardı o babası milletvekili olduğu için suçlu ben imam hatip kökenli olduğum için suçlu. Sabahleyin servise binince orada hakaret ederler bize. İmam hatip okulları da o zamanlar çok büyük sıkıntılar çekti.

-12 Mart’ta da oldu mu aynısı?

Daha sonra Adapazarı imam hatip lisesi müdürüyüm. 71 ihtilali oldu, yeni gelen bir subayı getirdiler Milli Eğitim Bakanlığı’na. Talim Terbiye zaten önceden beri hazır. Hemen bir genelge çıkardılar, bundan itibaren ilkokuldan imam hatip okullarına talebe almak yasak. O her sene 500-600 kişi müracaat edenlerin sayısı indi 20-25 kişiye. Bu demektir ki yavaş yavaş kapatma yoluna gidiyor. 71 imam hatip okulu var, 35’inin talebesi bitmiş, kapanıyor o sene. İhtilalin zararları bunlar. 73’te bir seçim yapıldı. Hükümeti kurma görevi Ecevit’e verildi ama Erbakan’la kuracak. Erbakan da şart koştu, imam hatip okullarını eski şekline çevirmek üzere. Hükümeti kurdular, Milli Eğitim Bakanlığına da Ecevit’i solculukta beğenmeyen Mustafa Üstündağ geldi. Hükümet kurulur kurulmaz vilayetlerden yazılar geliyor, halk okulları yapıyor. Okul hazır açar mısınız diye. Olmaz, müsaade yok. O devrede 61 imam hatip okulu benim imzamla açıldı. 132 oldu. İhtilalin başlattığı hava siyasi olarak bu şekle döndürüldü. O kararname 73’ten 97’ye kadar geldi, siyasiler buna dokunmadı. Mesut Yılmaz o kararnameyi götürdü TBMM’ne kanun yaptı. Ondan sonra yine başladı düşme. Sonra cenabı hak bu milletin duasını kabul etti. Dedi ki Mesut Yılmaz’a seni siliyorum, başkasını getirdi oraya. Okullar nefes aldı, bu duruma geldi.

-ÖNDER gibi kuruluşların varlığı imam hatipler için ne anlama geliyor?

1951’de İstanbul’a geldik, Langa’da bir odada kaydolduk, arkasından Celal Hoca İlim Yayma Cemiyeti’ni kurdu, sokak sokak bina aradı. İlim Yayma’nın kuruluşu imam hatibe hizmet. İmam hatip okullarının ilk mezunlarını onlar yetiştirdi. İlim Yayma olmasaydı onlar kolay kolay mezun olamazdı. Okul İlim Yayma’nın, yurt İlim Yayma’nın, yemek İlim Yayma’nın. ÖNDER de mezunlarla birlikte kurulmuş, imam hatibe hizmet eden bir kuruluş. O zamanlar fakirlik vardı, bir odamız vardı hem yemek odası hem yatak odası hem oturma odası. Gaz lambası üzerinde yemek pişirirdik, kışın da saç alırdık üzerine koyardık ısınırdı. Şimdi o şartlarda yetişen nesil cumhurbaşkanı da oldu, diyanet işleri başkanı da oldu dekan da oldu vali de oldu kaymakam da oldu. Bu tür kuruluşlar işte bu nesli yetiştirmenin yerleridir.

Yorumlar 0 Yorum Var