AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Herkesin haddini bilmesi lazım. Amerika’da iki tane siyahi vatandaşa müsamaha gösteremeyenlerin, onları içselleştiremeyenlerin kalkıp da Türkiye’ye kültür konusunda ders vermeye hakkı yoktur. Bu anlamda Ayasofya meselesi, Türkiye’nin egemenlik meselesidir, egemenlik hakkıdır” dedi.
Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından gerçekleştirilen ‘Anadolu Soruyor’ programına konuk olan AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Ayasofya’yla ilgili Danıştay’ın bugün toplandığı ve kararın 15 gün sonra açıklanacağının hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, Ayasofya'nın Türkiye’nin egemenlik meselesi olduğunu söyleyerek, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya da Türkiye’nin iç işlerine karışmaması gerektiği konusunda uyarıda bulundu.
Kurtulmuş, “Ayasofya, esasi itibarıyla büyük bir kültürel mirastır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden sonra Müslüman Türklerin malı olmuş ve İstanbul’un mührü olmuş abidevi bir eserdir. Anadolu topraklarındaki, bizim varlığımızın da bir nişanesidir. Fakat 1. Dünya Savaşı sonrasındaki yenilgi ortamında ortaya çıkan şartlar içerisinde Ayasofya’nın müze haline dönüştürülmesi kararı alınmış. Ayasofya’nın statüsünün ne olacağı konusu hiçbir yabancı ülkeyi ve hiçbir yabancıyı ilgilendirmez. Bu doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenlik hakkıdır ve aziz milletimizin, millet adına ülkeyi yönetenlerin vereceği bir karardır. Bağımsız Türk yargısı bu konudaki kararını verecek. Ben bu ülkede Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptım. Türkiye’nin kültürel mirasının ne olduğunu iyi bilenlerden birisiyim. Türkiye’den 26 büyük medeniyet geldi geçti. İnsanlık dersi, hukuk dersi veriyorlar ya şimdi; yurt dışına kaçırılmış eserlerimizi ne yapacağız. Bu kültür soygunculuğunu ne yapacağız. Yurt dışına Türkiye’den gitmiş olan İslam öncesi ve İslam dönemine ait binlerce eserimizi nereye koyacağız. Biz bunları büyük bir titizlikle geri getirmeye gayret ediyoruz. Herkesin haddini bilmesi lazım. Amerika’da iki tane siyahi vatandaşa müsamaha gösteremeyenlerin, onları içselleştiremeyenlerin kalkıp da Türkiye’ye kültür konusunda ders vermeye hakkı yoktur. Bu anlamda Ayasofya meselesi, Türkiye’nin egemenlik meselesidir, egemenlik hakkıdır” ifadelerini kullandı.
“Ayasofya’nın ibadete açılmasının vakti gelmiştir”
Ayasofya konusuyla ilgili sadece AK Parti ve MHP’nin değil, CHP, İYİ Parti ve HDP’nin de tabanından büyük bir kesimin ibadete açılması yönünde hemfikir olduğunu aktaran Kurtulmuş, “Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda tüm kesimlerin büyük bir kısmı hemfikirdir. Ayasofya’nın günün şartları içerisinde yeniden ibadete açılması mümkündür. Bu durum orada var olan Hristiyanlığa ait olan eserlerin, şimdiye kadar gözümüz gibi baktığımız o eserlerin bugünden sonra da korunmayacağı anlamına gelmiyor. Tam tersine onları da koruyarak Ayasofya’nın ibadete açılmasının vakti gelmiştir diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“Sosyal medya güzel bir alan ama nasılsa görünmüyorum, bilinmiyorum diyerek sahte hesaplar üzerinden insafsızca saldırmak hak değildir”
Sosyal medya düzenlemesiyle ilgili konuşan Kurtulmuş, “Türkiye’de özgürlükleri, insanların fikirlerini savunabilmelerini bir şekilde temin etmek zorundayız. İnsanlar özgür değilse, o ülkede siyasetin zemini de kalmaz. Fakat insanların özgür olması demek, insanların her alanda hakaret etmekte, saldırmakta, karşısındaki insanın kişilik haklarını yok etmekte serbest olduğu anlamına gelmez. İnsanların özgürlüğü, başkalarının özgürlüğünü kısıtladığı noktada durur. Sosyal medyada en son Esra ve Berat Albayrak kardeşimize yapılan saldırı, insanlık ve ahlak dışıdır. Bunun herhangi bir şekilde izah edilebilir bir tarafı yoktur. Masum bir bebek üzerinden, en önemli sevinç anlarından biri olan bir dönemde bu tür hakaretler etmek insanlık dışı bir durumdur. Sonuç itibariyle uyarıcı bir husus olmuştur. Sosyal medya güzel bir alan ama nasılsa görünmüyorum, bilinmiyorum diyerek sahte hesaplar üzerinden insafsızca saldırmak hak değildir. Kesinlikle sosyal medyanın kapatılması söz konusu değildir. Sosyal medyanın özgür, onurlu bir platform haline gelmesidir amacımız” dedi.
“Usulüne uygun bir şekilde sözleşmeden çıkılır”
Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasını doğru bulmadığını belirterek, usulüne uygun sözleşmeden çıkılabileceğinin sinyallerini verdi. Kurtulmuş, “İstanbul Sözleşmesi’nin üzerinde çalışmış biri olarak, sözleşmenin imzalanmasını doğru bulmuyorum. Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var. Dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi ve cinsel yönelim tercihi. Sözleşmenin içerisinde yer alan 'sözde namus, ahlak gibi konularla mücadele etmek hükümetlerin meselesidir' diye bir kavram geçiyor. Bunlar asla kabul edilebilir konular değildir. Birtakım aile değerlerindeki zedelenmelerin ortaya çıkması tek başına İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanan bir durum değildir. İstanbul Sözleşmesi yanlış bir şeydir. İstanbul Sözleşmesi olmazsa kadına karşı şiddet artar tezi de yanlıştır. Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulünü yerine getirerek bu sözleşmeden çıkılır” ifadelerini kullandı.
“Cumhurbaşkanımızın tercih ettiği zamanlarda hükümet içinde bazı değişiklikler yapılabilir”
Sık sık gündeme getirilen ‘Kabine değişikliği’ meselesiyle ilgili de açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, erken seçimin Türkiye’nin gündeminde olmadığının altını çizdi. Kurtulmuş, “Kabine meselesi hakkında önce herkesin şunu bilmesi lazım. Önceden seçimler sonrasında parlamenter sistemde cumhurbaşkanı birisini başbakanlıkla görevlendirir ve o başbakan kabinesini kurarak cumhurbaşkanına takdim eder. Onaylanınca da kabine değişmiş olurdu. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde kabine değişikliği diye bir şey yok. Zaten karar Cumhurbaşkanımızın yetkisindedir. İstediği bakanı istediği zaman istediği şekilde yer değiştirme hakkına sahiptir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın tercih ettiği zamanlarda hükümet içinde bazı değişiklikler yapılabilir. Bu da son derece doğaldır. Kabine değişikliği tartışmalarının hala gündemde olması, yeni sistemi anlamamış olmanın göstergesidir. Bakanların özlük haklarının dolduğu gibi meseleler var. Böyle bir küçük hesap olabilir mi. Türkiye’de erken seçim diye bir gündem yoktur. Siyasal şartlar itibarıyla da erken seçimi gerektirecek politik şartlar asla mevcut değildir. Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimini 2023 yılının Haziran ayında yapacaktır. Yerel seçimi ise 2024’ün Mart ayında yapacaktır. Önümüzdeki sistem budur. 2023’te de seçimi rahat bir şekilde alacak çalışma içerisindeyiz” dedi.