26 Yıldır Ayasofya için mücadele ediyor! İsmail amcanın hayat hikayesi...
Muhabir: Gamze TÜRK
Kurgu: Hüseyin BİÇE
Kameraman: Okan DEMİR - Mehmet CEBECİ
Seslendirme: Yasin TEKŞEN
Bursa'da Danıştay'a dava açarak Ayasofya Müzesi'nin tekrar camiye dönüştürülmesini isteyen İsmail Kandemir, 26 yıldır hukuk mücadelesi veriyor. Bu uzun süreçte kurucusu olduğu Çevreye Hizmet Derneği ile 5 caminin açılmasını sağlayan Kandemir'in tek isteğiyse 'Kızıl Elmam' dediği Ayasofya'da ibadet edebilmek...
İsmail Kandemir kimdir?
“İsmail Kandemir 1945 yılında bir köyde doğan bir vatandaş. Bu vatandaş fakir bir ailenin çocuğu olduğu için devlet imtihanlarına girdi kazandı ve bunun sonunda önce öğretmen okulunda sonra eğitim enstitüsünde okuyarak liselerde matematik öğretmeni olarak görevlendirildi. Aralıksız 33 sene öğretmenliğin sonucunda emekli oldu.”
Öğretmenlik ile şu an verdiğiniz mücadeleyi karşılaştırır mısınız?
“O gün o erkeklerin ve kızların hayatını değiştirmek istedim. Şimdi de Türk milletinin kültürüne has o tarihi eserlerin amacına uygun kullanılması için çalışıyorum. Çalışma sebebim bu. Davasını açıp da kazandığım Rumeli Hisarı Mescidi var, İlyas Bey Camii var, İznik Ayasofya Camii var, Trabzon Ayasofya Camii var, en son Kariye Camii davasını kazandım, cami şu an hazır bir imam bekliyor.”
Ayasofya hikayesi nasıl başladı?
“1978 yılında Libya Başbakanı geldi. Cuma günüydü. Ben Ayasofya’da cuma namazı kılmak istiyorum diyor. Ama müze diyorlar ki kılamazsın burası müze. Bunun üzerine bir daha ki sefer geldiğimde kılmak istiyorum. Ben burayı cami olarak görmek istiyorum. O zaman Demirel Başbakan telgraf çektim bir öğretmen olarak. Madem Libya’nın başbakanı burayı camiye çevirin diyor camiye çevirelim. Sonra belgeler topladım. Belgeler ile dava açtım.”
Ayosofya’nın müzeye çevrilme kararı konusunda sizi kuşkulandıran şey nedir?
“İstanbul Eminiyet Genel Müdürlüğü’ne, Jandarma ve Kriminal’e belgeleri (Ayasofya’nın müzeye çevirilme kararına ait belgeler) gönderdim. Dedim ki buradaki Atatürk imzasının diğer Atatürk imzalarına uymuyor. Bunu inceleyin dedim. İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu bizim işimiz değil dedi. Emniyet Genel Müdürlüğü ise bu Atatürk’ün imzasında benzemiyor ama aslını incelememiz lazım dedi.”
“2016’da Binali Yıldırım Başbakan, ‘Sayın Başbakanım Ayasofya’yı cami olarak aç’ dedim. Böyle bir mektup yazdım. Bu mektup da o günün Başbakanı’na ulaşmış. O da bu dilekçeyle beraber üst yazı yazmış İstanbul Müftülüğü’ne göndermiş. Kıldır burada namazı demiş. Ama diyanet hayır dedi.”
“Ben mahkemeye Ayasofya’nın imzasını inceleyin dedim. Mahkeme 2016’da açtığım davayı halen inceletemedi. İki tane Bakanlar Kurulu kararı var. Biri Kültür Bakanlığı’nda Ayasofya’nın girişinde. Diyorlar ki Fatih’in imzasında olan Bakanlar kurulu kararı budur. Ama Devlet Arşivi’ndekiler o değil benim elimdeki karar doğrudur. Bu kararnamelerin iki tane olması beni etkiliyor.”
“En önemlisi bu Bakanlar Kurulu’nda imzası olan bir kişinin o gün İstanbul’da olduğuna dair resmi belgeler var. Islak imzalı belgeler. Bir kişi hem İstanbul’da hem Bakanlar Kurulu’nda olamaz. O gün 7 Bakan da Mecliste yok ama Bakanlar Kurulu’nda imzası var. Bu meclis tutanağı, Hasan Bey vekil yok, Doktor Refik Bey yok, Doktor Rüştü Bey yok, Saraçoğlu Şükrü yok. Şimdi Saraçoğlu Şükrü yok ama imzası var. O dönemin şartlarında bir insan hem İstanbul’da hem Ankara’da olamaz. Böyle Bakanlar Kurulu kararı olur mu? 15 tane Bakan var. 15 Bakan’ın 7’si yok imzaları var. Şöyle olabilir, Bakan İstanbul’da olduğu için katılmadı yazabilir. Böyle bir şey de yazmıyor. Normal şartlar da yazması lazım. Orda diyor ki hasta içtimada yok, hasta olduğu için Bakanlar Kurulu’na gelmedi yazabiliyor.”
“Bir de orada Türkiye Büyük Mİllet Meclisi’nin kapanma saati 3.18 yazıyor. O günün şartlarında Ankara’da güneşin batması 3.59 falan yani 4. 45 dakikada memur yok dilekçeyi nasıl yazdılar? Bakanlar yok. Kanun var nizam var. Hukuksuz bu. Dolayısıyla iptal edilmesi lazım. Anayasa’nın 38’inci maddesine aykırı. Anayasa’da diyor ki ’Tüzükler Cumhurbaşkanı imzası ve ilanı ile yürürlüğe girer.’ İlan edilmemiş, resmi gazetede yayınlanmamış. Anayasa ihlal edilmiş, hukuk çiğnenmiş. Ayrıca Danıştayın incelemesinden geçmiş. Danıştaya sordum, biz de böyle bir incelemeye dair bir yazı yok dendi.”
“Devlet, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ‘Bana Ayasofya ile ilgili belge ver’ demiş. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu belgeleri vermiş. Devlet Arşivleri’ne demiş ki sen de bana belge ver. Ama Vakıflar Umum Müdürlüğü’nün mahkemeye verdiği belgeler ile Devlet Arşivleri Genele Müdürlüğü’nün verdiği belgeler birbirinden farklı. Olmaz bu. Bu belgeler toplandı Başbakanlık Bakanlar Kurulu kararını aldı. Ama belgeler farklı, yazılar farklı. Kararnameye yansımamış. Anayasa’nın 38’inci maddesine göre hukuka aykırı belgeler belge sayılmaz. Bu konuda Kanal 7’nin internet sayfasında Ersan Şen bir yazı yazdı. 2016’da yazdı. Ben de o makaleyi mahkemeye sundum. Buranın mutlaka cami olması lazımdır. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. Bu belgeler hukuksuzdur. Dolayısıyla hukuk çerçevesinde değerlendirilmelidir.”
Yunanistan’ın Ayasofya tepki hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Ben hür, bağımsız bir devletim. Yunanistan’ın tepkisi beni ilgilendirmez. Bu benim hükümranlığım ben istediğim kararı alırım. Ben burayı camiye çeviririm. İznik Ayasofya’sını açtık, cami oldu. İznikte cami yok mu? Var. Ama İznik Ayasofya’sı farklı çünkü Orhan Gazi almış ve orayı cami yapmış. Orası benim camim. Yunanistan benim ölülerimin yerine genelev yaptı. Bana sordu mu? Burası benim camim ben yaparsam sen ne dersin denilir mi? Bir tane cami yok (Yunanistan’da). Cumhurbaşkanı 18 senedir yaptırmaya uğraşıyor. Olmuyor. Ama ben diyorum ki, Cumhurbaşkanı versin vakıf senedini bana. Benim derneğim dava açacak. Para da istemiyorum, hiçbir şey istemiyorum. Orada Pakistanlı da namaz kılacak Endonezyalı da kılacak Malezyalı da kılacak Türk de kılacak.”
Ayasofya’nın açılmasını neden bu kadar istiyorsunuz?
“Şimdi gittim İzniğe Ayasofya’yı ziyaret etmek için. Fırsat bulmuştum. Tam da namaz kılmak istiyordum. Kapıdaki müdür giremezsiniz dedi. Neden dedim. Giriş yasak dedi. Bir şey diyemezsin. Dövüş mü yapacaksın. Kavga mı yapacaksın. Polis çağıracak. Yasak dediyse yasak. 8-10 kişi geldi. Roma’dan geliyorlarmış. Burası çok önemli. Çantaları var. Bir de Türk kızı var. Kızın kolyesi var. Kolyesinde Allah yazıyor. Kız, ‘Biz girmek istiyoruz arkadaşlar Roma’dan geldi’ dedi. Kapıyı açtı. 100 Lira verdiler. Üstü kalsın dediler. Girdiler bunlar. Ben de gireceğim dedim. Şimdi onlar girdi bana yasak dedi. Hadi sen de gir dedi. Girdim. Açtılar çantalarını. Çantalarından papaz kıyafetlerini giydiler. Başladılar ayine. Ben de başladım namaz kılmaya. Kız dedi ki ‘Ben senin böyle yapacağını biliyordum ama içeri soktum, pişmanım.’ Düşünün şimdi siz İstanbul’dan gelmişsiniz onlar Roma’dan gelmişler İznik’te ayin yapmak için. Bu kadar parayı vermiş. O papaz ne için verdi bu parayı? Ne karşılığında verdi? Ne alacak? Bir manevi huzur alacak. Ben de Ayasofya açıldığı zaman orada kılacağım namazda bu huzuru duymak istiyorum. Yani düşünün adam ta Roma’dan geliyor. Adam Amerika’dan gidiyor Suudi Arabistan’da Hac yapıp dönüyor. Bu kadar yol kat ediyor bu kadar zaman veriyor. Bir iş yapıyor ve karşılığında mutluluk duyuyor. Ben de bu mutluluğu duymak istiyorum.”
Ayasofya’da kılacağınız ilk namazı hiç düşündünüz mü?
“Çok düşündüm. Bir taksi tutarım, taksi taş çatlasın Bin Lira alır benden. Gider orada bir Cuma'yı kılarım. Pır pır eder. Çünkü 66’da ben orada ilk namazı kıldım. 54 sene, 54 seneyi tekrar hayal ederim. İstanbul’a gidiyordum. Vapur vardı o zaman. Gemi vardı. Gemide İstanbul’a biniyordum perşembe günü öğlenden sonra pazar günü ikindi vakti yani saat 5 civarı vapur varıyordu Trabzon’a. Ben okula gidiyordum. Buradaki tek hedefim şuydu; Ayasofya benim için Kızıl Elma. Kızıl Elmaya sahip olmak istiyorum.”
Ayasofya için 26 yıldır uğraşıyorsunuz. Bu kadar emeğe değer mi?
“Şu pencereden bakın cami var. Cami bana bu kadar yakın. Bundan evvel daha yakındı ama Ayasofya farklı. Değer. Benim için değer. Leyla ile Mecnun. Mecnun’a bakıyorlar ya bunun sevilecek neresi var diyorlar. Bacakları bile yamuk. Siz ona benim gözümle bakın diyor. Sizin gözünüzle bakmayın. Ayasofya’ya benim gözümle bakın. O bir hedef, amaç. Ben bundan mutlu oluyorum. Herkesin mutlu olduğu bir şey vardır. Hiç unutmuyorum. Eskişehir'de lisede ders yapıyorum. Çocuğun bir tanesi kalktı ‘Hocam ben de kuru fasulyeyi çok seviyorum’ dedi. İyi dedim sen de ona aşık ol. O kuru fasulyeden hoşlanır ben de Ayasofya’da namaz kılmaktan hoşlanıyorum.”
“Türkiye’nin bundan alacağı paraya ihtiyacı yok. 3 buçuk milyon insan ziyaret ediyormuş da 50 Lira 100 Lira ziyaret parası veriyormuş da. Türkiye onunla idare olmaz ya. Türkiye o kadar düşmedi.”