Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, video konferans yöntemiyle katıldığı BM Genel Kurul Toplantısı'nda önemli açıklamalarda bulundu, Erdoğan, “Suriye’ye güvenli ve gönüllü geri dönüşlerin temin edilmesi şarttır”.
Salgının dünya genelindeki çatışma dinamiklerini olumsuz etkilediğini ve kırılganlıkları artırdığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin, bizim de desteklediğimiz, küresel insani ateşkes çağrısının somut sonuçlar doğurmamış olmasından üzüntü duyuyoruz. Türkiye olarak, ülkemize ve insanlığa yönelen tehditleri, gerektiğinde her türlü inisiyatifi alarak, bertaraf etmenin yollarını arıyoruz. Suriye’de onuncu yılına giren ihtilaf, bölgemizin güvenlik ve istikrarı için tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bölgede DEAŞ’a karşı ilk ve en ciddi darbeyi vuran ülke olarak, PKK-YPG terör örgütüyle de mücadeleyi sürdürüyoruz. Uluslararası toplum olarak, tüm terör örgütlerine karşı aynı ilkeli tutumu takınmadan ve kararlı duruşu göstermeden, Suriye meselesine kalıcı çözüm bulamayız. Bu yaklaşım, Suriye’ye güvenli ve gönüllü geri dönüşlerin temin edilmesi için de şarttır.
Suriye’de terör örgütlerinden kurtardığımız bölgelere 411 binin üzerinde Suriyeli kardeşimizin dönmesi bunun en açık göstergesidir. Aynı şekilde, güvenli hale getirdiğimiz bölgeler sayesinde, İdlib başta olmak üzere, ülkenin çeşitli yerlerinden milyonlarca Suriyelinin de vatanlarından ayrılmalarının önüne geçtik. Türkiye yıllardır, 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacıyı, tüm ihtiyaçlarını karşılayarak kendi topraklarında barındırıyor. Bir o kadar Suriyelinin ihtiyaçlarını da, sınırımıza yakın yerler başta olmak üzere, kontrol altında tuttuğumuz bölgelerde, yerinde karşılıyoruz. Son olarak bu kardeşlerimiz için İdlib’te ve diğer yerlerde onbinlerce briket konut inşa ediyoruz. Bütün bu faaliyetleri, uluslararası toplumdan ve uluslararası kuruluşlardan kayda değer bir destek almadan, kendi imkanlarımızla ve halkımızın desteğiyle yürütüyoruz. Suriye’deki ihtilafın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı Kararı’ndaki yol haritası temelinde çözülmesi, hepimizin önceliği olmalıdır. Bunun için Birleşmiş Milletlerin himayesinde başlatılan, Suriyeliler tarafından da sahiplenilen ve yönlendirilen siyasi sürecin başarıyla sonuçlandırılması gerekiyor. Suriye’nin, toprak bütünlüğü ve siyasi birliği korunmuş olarak kalıcı bir barışa ulaşabilmesi, ancak bu şekilde mümkündür. Bu hedef gerçekleşene kadar, Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü ile milli güvenliğimize kasteden terör örgütlerini engellemekte kararlıyız. Bugün dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye gibi ülkeler, yaptıkları fedakârlıkla tüm insanlığın onurunu kurtarıyor. Buna karşılık, aralarında bazı Avrupa ülkelerinin de yer aldığı kimi devletler, maalesef, sığınmacıların ve göçmenlerin haklarını ihlal ediyor. Cenevre Sözleşmesi’ni ve uluslararası insan hakları sistemini aşındıran bu ihlaller karşısında Birleşmiş Milletlerin güçlü bir tavır almasının vakti gelmiştir. Libya’da, darbecilerin geçen yıl meşru Milli Mutabakat Hükümeti’ni devirmek için başlattığı saldırılar, bu ülkeye sadece acı ve yıkım getirmiştir. Uluslararası toplum, yapılan katliamların, insan hakları ihlallerinin ve özellikle Tarhuna şehrinde bulunan toplu mezarların hesabını ne darbecilerden, ne de destekçilerinden sorabilmiştir.
Libya’nın meşru hükümetinin yardım çağrısına somut cevap veren ve destek sağlayan tek ülke Türkiye olmuştur. Libya’da kalıcı siyasi çözümün, Libyalılar tarafından yürütülecek kapsayıcı ve kapsamlı diyalog yoluyla tesis edilebileceğine inanıyoruz. Yemen’de beş yılı aşkın süredir akan kanın durdurulması ve insani krizin önüne geçilmesi de, uluslararası toplumun sorumluluğundadır. Bölgede nüfuz kazanma niyetiyle, Yemen’in egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne göz dikenleri ve Yemenlilerin ıstırabının sürmesine göz yumanları tarih affetmeyecektir. Irak’ın dış güçlerin çatışma sahasına dönüşmemesi, bölgemiz için istikrar ve refah üreten bir konuma gelmesi samimi arzumuzdur. Komşumuz Irak’a her alanda destek olurken, özellikle terörle mücadelede daha yakın işbirliği yapmak istiyoruz. Tıpkı DEAŞ gibi, Irak’ta yuvalanan PKK terör örgütünün kökünü kazıma konusunda, uluslararası toplumdan ve bu ülkeden samimi işbirliği bekliyoruz. Bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi, insanlığın en kadim coğrafyasına evsahipliği yapan Irak’ın geleceğinin aydınlanmasına katkı sağlayacaktır. İran’ın nükleer programıyla ilgili hususların uluslararası hukuk dikkate alınarak, diplomasi ve diyalog yoluyla çözülmesinden yanayız. Tüm tarafların, bölgesel ve küresel güvenliğe ciddi katkılar sağlayan Kapsamlı Ortak Eylem Planındaki yükümlülüklerine riayet etmeleri çağrımızı tekrarlıyorum. İnsanlığın kanayan yarası olan Filistin’deki işgal ve zulüm düzeni, vicdanları acıtmaya devam ediyor. Üç büyük dinin kutsallarına ev sahipliği yapan Kudüs’ün mahremiyetine uzanan kirli el, cüretini giderek artırıyor. Filistin halkı, İsrail’in tüm baskı, şiddet ve yıldırma politikalarına yarım asırdan uzun bir süredir göğüs geriyor. ‘Asrın Anlaşması’ adı altında Filistin tarafına dayatılmaya çalışılan teslimiyet belgesi reddedilince, İsrail bu kez işbirlikçilerinin yardımıyla ‘kaleyi içeriden fethetme’ girişimlerine hız vermiştir. Türkiye olarak, Filistin halkının rıza göstermediği hiçbir plana destek vermeyeceğiz. Kimi bölge ülkelerinin bu oyuna ortak olması, İsrail’in temel uluslararası parametreleri aşındırma çabalarına hizmet etmenin ötesinde anlam taşımıyor.
Birleşmiş Milletler kararları ve uluslararası hukukun hilafına Kudüs’te büyükelçilik açma niyetini beyan eden ülkeler, bu tavırlarıyla sadece ihtilafın daha da çetrefil hale gelmesine hizmet ediyor. Filistin meselesi ancak, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi devamlılık içinde bir Filistin Devleti’nin kurulmasıyla çözülebilir. Bunun dışındaki çözüm arayışları beyhudedir, tek taraflıdır, adaletsizdir. Temmuz ayında Azerbaycan topraklarına saldıran Ermenistan, Güney Kafkasya’da kalıcı barış ve istikrarın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Yukarı Karabağ sorunu başta olmak üzere bölgedeki ihtilafların Azerbaycan ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği ile Birleşmiş Milletler ve AGİT kararları doğrultusunda bir an evvel çözülmesinden yanayız. Güney Asya’nın istikrar ve barışı için de kilit önem taşıyan Keşmir sorunu halen çözüm bekliyor. Cammu-Keşmir’in özel statüsünün ilgasının ardından atılan adımlar sorunu daha da karmaşıklaştırdı. Bu meselenin, diyalog yoluyla, Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde ve özellikle Keşmir halkının beklentileri doğrultusunda çözülmesinden yanayız” ifadelerini kullandı.