Buradaki akışları belirleyen algoritmalar, akış diyagramları var. Algoritmik düzen deniyor buna. Mesela bir örnek vereyim. İngiltere’de pandemi nedeniyle okullar kapanınca çocukların bitirme sınavları yapılamadı. Onların Eğitim Bakanlığı’nın bir ölçme değerlendirme birimi var. Sınavlar yapılamayınca çocukların hangi üniversiteye gidebileceğine dair bir ölçü oluşmadı. Sadece deneme sınavları sonuçları var. Bunun üzerine o birime gidip bir algoritma yazılması istendi. Algoritma çocukların nerede oturduğunu, ne yiyip içtiğini, ailesinin nerede çalıştığını, ekonomik durumunu, posta kodunu istediler. Bu parametrelere göre çocuklara not verdiler. Deneme sınavları ile alakası olmayan sonuçlar çıktı. Çocuklar sokağa çıktı, ‘algoritmanın canı cehenneme’ diye pankartlar açtı.

KİŞİSELLEŞTİRDİKLERİNİ İDDİA EDİYORLAR AMA HERKESİ UYUTUP STANDARTLAŞTIRIYORLAR

Teknolojinin bireyselleştirme gücü git gide artıyor. Siz belki de insanlara en uygun haberleri gösteriyorsunuz. Netflix size uygun yayınları çıkarıyor, Facebook arkadaşlar buluyor, Twitter içerikleri gösteriyor, Youtube benim kişisel özelliklerime uygun videoyu getiriyor. Fakat bu bireyselleştirme sırasında uygulanan algoritmanın gücü aslında insanları standartlaştırmak için kullanılıyor olabilir mi? Benim tezime göre, evet kullanılıyor.

Bu noktada dijital sosyolojide çok kullanılan iki kavram ortaya çıkıyor. Biri Filter bubble (Filtre baloncukları) diğer echo chambers (yankı odaları). Bu algoritmalar sizi öyle odalara öyle balonların sokuyor ki siz sadece kendi sesinizi duyuyorsunuz. Öğrenmenin, etkileşimin önünü kapatıyor. Algoritmalar ABD’deki seçim öncesi süreçte bunu yaptı, Gezi olaylarını manipüle etmek için yaptı, Arap Baharında yaptı. Onun için “eğitim, sağlık, vb her alanda teknoloji bireyselleştirmek içindir” fikrinin masum olduğuna inanmıyorum. Ben diyorum ki teknoloji en az bireyselleştirdiği kadar, hatta daha fazla insanları standardize ediyor.  

Yorumlar 0 Yorum Var