Haber7 yazarı Taha Dağlı, 10 ülkenin büyükelçisinin Osman Kavala açıklamasından nasıl geri adım attığını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararlı duruşuyla yürütülen politikayı kaleme aldı.

Büyükelçi krizi aşıldı, Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkan 10 ülkenin büyükelçileri, geri adım attı. Peki ne oldu da büyükelçiler bu yanlıştan dönme ihtiyacı hissetti? 

Elbette Türkiye’nin sınır dışı etme kararı, bu krizin çözümünde, caydırıcı unsur oldu. 
Burada da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığı inisiyatif ön plana çıktı. 

Büyükelçiler skandal bir iş yapıp, Kavala’nın serbest bırakılması çağrısında bulunarak, Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkışmışlardı. 
Bu açıkça Viyana sözleşmesinin ihlaliydi. 
Bu ihlalin karşılığı da o büyükelçilerin sınır dışı edilmesini öngörüyordu. 

Türkiye bu adımı atmaya karar verdi. 
Dışişleri Bakanlığı ilk önce o büyükelçileri bakanlığa çağırıp gerekli uyarı ve ikazları yaptı. 
Diplomasi süreci işlemeye başladı. 

Geri adım gelmeyince devreye Cumhurbaşkanı Erdoğan girdi. 
Erdoğan, Afrika dönüşü uçakta, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na büyükelçilerin sınır dışı edilmeleri konusunda gereken talimatı verdi. 
Erdoğan’ın bu konudaki tavrı sertti. 

Bazı kesimler Erdoğan’ın "sınır dışı edilsinler" talimatını eleştirdi. 
Özellikle de muhalefet. 
Ve bilhassa da emekli büyükelçi Ünal Çeviköz’ün başını çektiği isimler. 

Ancak onların unuttukları veya görmezden geldikleri bir şey vardı. 
Zira büyükelçiler haddi çoktan aşmış, Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin üzerine basmıştı. 
Üstelik tarafı oldukları Viyana sözleşmesini hiçe saymışlardı. 
Yani teknik olarak uluslararası hukuk Türkiye’den yanaydı. 

Büyükelçi vasıtasıyla Türkiye’nin iç işlerine karışma konusu, batının özellikle de emperyalistlerin eski bir hastalığı. Bunu Osmanlı’nın son dönemlerinde bir alışkanlık haline getirmişlerdi. Emekli Büyükelçi Aydın Nurhan "yabancı büyükelçilerin Türk yargısına müdahalesinin Türk devleti için sembolik bir önemi vardır, bu girişimler adli kapitülasyonları, Osmanlı yargısına müdahale eden emperyalistleri hatırlatır, o sürecin devam ettiği anlamına gelir" dedi.  

Yani şimdi bu 10 büyükelçiye gereken sert yanıtı vermemek, emperyalistlerin Osmanlı’nın son döneminde Türkiye’nin içişlerine müdahale alışkanlığının yeniden devam etmesinin önünü hızla açmak anlamına gelmekteydi. Dolayısıyla bedeli ne olursa olsun, bizi en hassas yerimizden vurmaya kalkanlara gereken en sert karşılık verilmeliydi. 

Elbette bu durum uluslararası bir diplomatik krizi beraberinde getirecekti. 
Ancak bunu Türkiye değil bizzat o büyükelçilerin temsil ettiği 10 ülke başlatmıştı. 

Erdoğan’ın hamlesi riskli gibi görünse de büyükelçiler Türkiye’nin bu konudaki ciddiyetini görmüş oldu. 
Cumhurbaşkanı o talimatı verirken, bunun yapılmasının şart olduğunu, bu konunun görmezden gelinemez bir durum olduğunu ve bu konuda Türkiye’nin ciddiyetini göstermesi gerektiğini vurgulamıştı. Karşı taraf bu ciddiyeti görünce ise geri adım geldi.  

Eğer sınır dışı edilme talimatı verilmemiş olsaydı, Türkiye’nin tepkisi sadece Dışişlerinin uyarısıyla kalmış olsaydı, muhtemelen büyükelçiler o geri adımı atmayacaklardı. 
Sınır dışı edilme meselesi bu geri adımın belirleyici unsuru oldu. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan o talimatı verirken, zerre kadar düşünmedi, duygusal da hareket etmedi, fevri ve anlık bir davranışta da bulunmadı. Son derece planlı ve kararlı şekilde bu operasyonu yürüttü. 

Neticesinde kriz çözüldü, geri adım atıldı.  
Karşı taraf, olayın büyümesinin her iki tarafa zarar vereceğinin farkındalığıyla bu meselenin kapatılması için gerekeni yaptı. 

Bu işte en çok muhalefet ve bilhassa da emekli büyükelçi başta olmak üzere Ünal Çeviköz gibi CHP’liler açıkta kaldı. 

Yorumlar 1 Yorum Var
  • Ankarali 26.10.2021 11:34
    Helal olsun!