Muhalefet liderleri son dönemde kullandıkları sert üslubun dozunu artırdı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, geçtiğimiz günlerde Sultan 2. Abdülhamid yönetimi istibdatçı olmakla suçlamış, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı da Abdülhamid'e benzetmişti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bir süredir kamu kurumlarını ve bürokratları hedef alıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere hükümet temsilcilerine hakarete varan söylemlerle eleştiriler yöneltiyor. 

Siyasette tehlikeli gidişatın bir diğer temsilcisi ise Zafer Partisi'nin kurucu Genel Başkanı Ümit Özdağ. Irkçı bir yaklaşımla mültecileri hedef gösteren Özdağ, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu hedef alıyor. Özdağ, dün de bir gazeteye yaptığı açıklamada Soylu'yu "gördüğü yerde döveceğini" söyledi.

Peki muhalefetin takındığı bu tavrın sebebi ne? Kullanılan siyaset dili seçim sürecini nasıl etkileyecek? Muhalefet seçim öncesi yeni bir taktiğin sonucu olarak mı bu söylemleri geliştirdi. Kamuoyu araştırmacıları İhsan Aktaş ve Hilmi Daşdemir, Haber7 için değerlendirdi. 

Hilmi Daşdemir, Optimar Araştırma Başkanı 

Muhalefetin oylarında kayda değer bir artış olmadığını belirten Optimar Araştırma Başkanı Hilmi Daşdemir, AK Parti'nin ise ekonomideki son gelişmelerden dolayı sıkıntılar yaşadığına dikkati çekti. Fiyat artışı ve enflasyon gibi sebeplerin sıkıntı oluşturduğuna vurgu yapan Daşdemir, tüm bunlara karşı çözüm önerisi ortaya koyamayan muhalefetin bu tarz sert söylemlerle kendi tabanını konsolide etmeye çalıştığını ifade etti. Muhalefet içindeki çatışmalara da atıfta bulunan Daşdemir, şu değerlendirmelerde bulundu: 

"Benzetmeler üzerinden konuşmaya gerek yok. Herkes aynaya bakıp görüntüsü üzerinden birtakım benzetmelerde bulunuyor olabilir. Daha önce de Netanyahu’ya benzetildi Sayın Cumhurbaşkanı; en son benzetilecek kişiydi… Bu tür şeyler şık da değil hoş da değil. Siyasal iletişim açısından bakarsak buradaki temel yaklaşım, tabanı konsolide etmek için bir söylem geliştirilmesi. Bu söylemin de dozunu artırarak devam ettirdiklerini görüyoruz. Onlara danışmanlık yapıyor olsaydık umut vadedecek projeler ortaya koymaları söyleyebilirdik. Bunu da henüz ortaya koymuş değiller. Önümüzdeki süreç açısından bakıldığında da iktidar bu problemleri belli ölçüde toparlayabilirse, bu argümanlar da, onlar da kendilerine yakın düşen üslubun altında kalacakları bir süreç ve dönem yaşamış olurlar. 

MUHALEFETİN YAŞADIĞI KAFA KARIŞIKLIĞI

Siyaset sıkıştı. Hem söylem olarak hem de oransal olarak. Dolayısıyla bu sıkışıklığı aşmak için birtakım söylemlerde bulunuyorlar. Yani bu seçim döneminde kuvvetle muhtemel artacak. Ancak biliyorsunuz ki bu sistemde yürütmenin başı seçilecek. Bu kim olacak? Orada bir kafa karışıklığı var. Rekabet var kendi içlerinde, burayı yönetebilirlerse ya da doğru adayla gidebilirlerse belki başarı hikâyeleri olabilir. Ancak o noktada da açıkçası bir araştırmacı olarak siyaset gözlemcisi olarak endişelerim var. Bu dili kullananlar fayda getirmez, ayrıca toplumu da daha çok germemek gerek. Bu ortamda insanların daha pozitif olarak bir arada yaşamaya, bu kültürün beslenmesine ihtiyacı varken, bu ayrıştırma dilinin ne bunu kullananlara ne de ülkeye bir faydası olur."

"ÇIRPINDIĞI HALDE AK PARTİ'NİN OY KAYBETMEDİĞİNİ GÖREN MUHALEFET SİYASİ ŞİDDETE BAŞVURDU"

İhsan Aktaş, GENAR Araştırma Başkanı

GENAR Araştırma Başkanı İhsan Aktaş da muhalefetin alternatif siyaset üretemediğine vurgu yaptı. Ekonomi, dış politika ve güvenlik konularının önemine dikkati çeken Aktaş, "Muhalefetin alternatif bir politikası yok. Hükümet politikaları karşısında söyleyecek sözü de yok" dedi. Muhalefetin, bütün bu çırpınmalara rağmen AK Parti'nin oy kaybetmediğini de gördükten sonra siyasi şiddet söylemine başvurduğunu kaydeden Aktaş'ın açıklamaları şöyle: 

"Bir taraftan hükümeti yıpratmaya çalışırken diğer taraftan da kendi siyasetsizliklerinin belli olmasını istemiyorlar. Fakat vatandaş seçime doğru giderken, rasyonel sorular soracak ve rasyonel cevaplar aramaya çalışacak. Diyecek ki: Bugün şikayet ettiğiniz ekonomik durumla ilgili sizin alternatifiniz nedir?

Türkiye'nin şu anda başarılı bir dış politikası var. Bu dış politikayla alakalı sizin durumunuz nedir? Ya da ülkenin güvenlik meseleleriyle ilgili sözünüz var mı? On yıldır ilmek ilmek örülen bir güvenlik paradigması var. Buna dair bir sözünüz var mı? Çeviköz (Finlandiya skandalı...) üzerinden CHP'yi takip edecek olursak 'Sadece gidin Batı'ya teslim olun, onların emrine girin' tarzı bir yaklaşım var. En son Finlandiya gazetesine bir demek vermiş beyefendi...

Diğer taraftan da Rusya-Ukrayna savaşı çıktığı zaman Meral Hanım dedi ki: Bir an önce NATO'nun direktiflerine uyun! 'NATO ile beraber çalışın' gibi çok ucuz, keyfe keder bir siyasal yaklaşım var. Buna karşı bence AK Parti, Cumhur İttifakı 2023'le alakalı adım adım vizyonunu açıklayıp, topluma vaaz edip yoluna devam etmeli diye düşünüyorum.

[Kılıçdaroğlu yine ifsata kalkıştı: Hiç hayra alamet değil!] Kılıçdaroğlu yine ifsata kalkıştı: Hiç hayra alamet değil!

"MUHALEFETİN DİLİ ÖRGÜT DİLİ"

(Tehlikeli dilin) Seçim sürecine olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum. Kılıçdaroğlu'nun söylemini dikkate alan ya da Cumhurbaşkanı'nı Netenyahu'ya benzeten açıklamayı dikkate alın, bugünkü bu insanların eline hükümet gücü geçtiği zaman ne yaparlar? 'Demokrasi getireceğiz, insan haklarını getireceğiz, hukuk devleti olacak...' Şimdi iki tane söylem üzerinden bunu yorumlayın. Kılıçdaroğlu memurlara diyor ki: Az cezayla atlatacaksınız! Neyin cezası, neyin suçu? Neyin sorgulaması? Diğer taraftan kafayı kırmış bir araştırmacı da diyor ki: Önce Türkiye'yi alın sonra İstanbul'a kayyum atayın! Allah aşkına bu hangi demokrasi, hangi insan hakları, hangi hürriyet yaklaşımı? Dolayısıyla bu sadece muhalefetin siyasal şiddet dili, örgüt dili... Bu siyasal dil değildir, örgüt dilidir. Yok etmeye yöneliktir! Türkiye büyük bir ülke. Bu ülkenin seviyesi, dünyadaki algısı muhalefet partisinin dillendirdiği düzeyde değil, başka bir durum var ortada."

 

Yorumlar 0 Yorum Var