Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Ukrayna'nın tahıl sevkiyatını yürüttüğümüz bir süreç var. Gıdada Türkiye kilit hale geliyor. Bir gemi Mairapol'dan çıktı" açıklamalarında bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Habertürk TV'de Kübra Par'ın Açık ve Net programında gazeteciler Aslı Aydıntaşbaş ve Gürkan Zengin ile birlikte başta dış politika olmak üzere gündemdeki soruları yanıtladı.
SUUDİ ARABİSTAN İLE NORMALLEŞME
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'ın açıklamalarından satır başları:
İki düzeyde cevaplamak isterim. Bir teknik olarak Kaşıkçı davası ikincisi genel çerçeve. Uluslararası ilişkilerde daralmalar ve genişlemeler olur. Bizim Mısır, Ermenistan, Suudi Arabistan'la normalleşme döneminden geçiyoruz. Uluslararası ilişkilerde ezeli ve ebedi düşmanlık husumet olmaz. Barış yaparsınız yolunuza devam edersiniz. Suudi Arabistan'la Kaşıkçı cinayetine kadar çok ciddi sorunlarımız yoktu. Bir iki yerde görüş ayrılıklarımız vardı. Kaşıkçı cinayeti büyük bir travma yarattı. Ülkemizde bu şekilde yapılmış olması. Türkiye o dönemde üzerine düşeni fazlası ile yaptığını düşünüyorum. Duyurulması ve dünyada gündem olması. Daha sonra hukuki bir süreç başladı. Bu hadiseden dolayı Suudi Arabistan'la ilişkilerimiz ciddi yara aldı. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında böyle bir cinayete kurban gitmesi es geçilecek, üzeri örtülecek bir şey değildi. Trump açıktan çıkıp 'Bu konu bizim için bir sorun değildir' mealinde konuştu. Avrupa'da benzer çıkışlar oldu. Bir zaman sonra geriye çekildiler. Hukuki süreçle ilgili birkaç aşamalı süreç yaşandı. Adli süreçlerde ilgili makamların birbiriyle konuşması gerekiyordu. Sonuçta bir başka ülkenin vatandaşıyla ilgili bir iddianame ortaya koyuyorsunuz. Burada bir sürü hukuki olarak teknik var. 6706 sayılı Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu işletildi. Bizim bir vatandaşımız falanca ülkede uyuşturucu suçundan idama mahkum ediliyor mesela. Bununla ilgili girişimde bulunuyoruz. 'Mümkünse imkan olmasın, gelsin Türkiye'de cezasını çeksin' gibi. Bazen hukukun verdiği bazı kararlar kamu vicdanını rahatlatmayabilir. Neticede mahkemenin verdiği karara hukuken saygı duymak zorundayız. Siyaseten ve vicdanen yeterli bulmayabilirsiniz.
KILIÇDAROĞLU'NA TEPKİ: BU SAKİL BİR İFADE
Bir başka ülkenin vatandaşlarının yargılanması söz konusu burada. O kişilerle ilgili Suudi Arabistan'da bir hukuki süreç oldu. Dediğim gibi bizim vicdanımızı rahatlatmayabilir. Hukuki açıdan baktığımızda 6076 uygulandı. Başka ülkeler de başka türlü girişimler de yapabilirdi. Bir iki yerde bireysel davalar açıldı. ABD'de başka yerlerde. Bizim bu davalara dahlimiz söz konusu olmaz. Ailesinin bir dava süreci olmadı Cemal Kaşıkçı'nın. Katılalım, katılmayalım bir hukuki süreç işletildi. Bir başka ülkenin vatandaşların yargılanması söz konusuydu. Bununla ilgili adli işlem yapıldı, orada 16 kişiyle ilgili mahkeme yapıldı ve cezalar verildi. Dolayısıyla hukuki olarak baktığımızda bu tarafı ihmal etmek lazım. Siyasi olarak bu mesele asla kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye sert tepki verdi, üzerine düşeni yaptı. Kemal Bey'in 'üç beş kuruş yapıldı' ifadesi gerçekten sakil ifade. Son tahlilde Suudi Arabistan bölgenin önemli aktöre. Bu olaya kadar bizim belli konularda görüş ihtilaflarımız olsa bile, böyle bir çatışma dönemine girmedik. Zaman zaman görüş ayrılıkları elbette olabilir ama ülkemizin çıkarlarını da düşünmek zorundayız. Türkiye'nin konumu, bölge ile ilişkileri, Suudi Arabistan ilişkilerini büyük fotoğrafı görmek zorundayız. Husumetle yönetemezsiniz dış politikaya.
Onlar diyorlar ki, 'biz hukuki süreç işlettik, mahkemeye çıkarttık, şu cezalara çarptırdık'. Bir başka ülke Türkiye'deki bir grup Türk vatandaşı için böyle bir mahkeme kursa, yargılamaya kalksa Türkiye Cumhuriyeti haklı, haksız o vatandaşlarını mahkeme vermez. 'Beğen beğenme ben burada yargıladım' der. ABD, İngiltere hangi vatandaşını başka ülkede yargılanmasına müsaade eder. Çok istisnalar dışında. Olağanüstü savaş suçları vs. vardır. Dolayısıyla burada böyle bir şey oldu. Keşke bu olay hiç yaşanmasaydı. Sadece bizim topraklarımızda değil herhangi yerde yaşanmasaydı. Son tahlilde biz de bu davanın mağduru olduk.
"TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN YALNIZ OLMADI"
Değerli yalnızlık ifadesi o dönem çok yanlış anlaşıldı. Belki benim hatam; daha farklı, net ifade etmeliydim. Değerli kısmı değerli, yalnızlık ismi tek başınalığı ifade eden bir şeydi. Onu Türkiye yalnızlaştı diye çekenler oldu. Türkiye hiçbir zaman yalnız olmadı. Türkiye'nin Afrika, Uzakdoğu, Latin Amerika'da Türkiye'nin politikaları, duruşu her zaman takdir topladı. Cumhurbaşkanımızın çizdiği adil, vicdanlı, merhametli lider profili bugün tam buna oturduğu için dünyanın neresine giderseniz gidin, herhangi bir Türk vatandaşı oralara gittiğinde, Türkiye Cumhuriyeti'ne ait şahıs, kurum, marka itibar görüyorsa bu duruşun, perspektifin, derinliğin tezahürüdür, yansımasıdır. Türkiye bundan bir şey kaybetmedi. İsrail'le normalleşme süreci başladı Türkiye Filistin davasından vaz mı geçiyor? Değil tabii ki. Dış politikada sıfır toplamlı oyunlar olmaz. Son tahlilde biz sıfır toplamlı bir oyun olmaktan ziyade, 360 derece perspektifinden dış politikaya bakabilmenin mümkün olduğunu söyledik. Biz Filistin'in işgaline baştan beri karşıyız, karşı olduğumuzu söylüyoruz. İsrail'de saatlerce ben konuştum. 'Pozisyonumuz bu, ne Kudüs'ü işgal etmenizi tanıyoruz ne Filistin halkına yaptıklarınızı tanıyoruz' dedim. Ramallah'ta sayın Mahmud Abbas'ı ziyaret ettiğimde. Orası rahmetli Arafat'ın fiili hapishane yaşadığı yerdir. Rahmetli Arafat'ın oturduğu odada sayın Abbas'la görüştük. Abbas 'sizin İsrail ile ilişkileri düzeltmeniz bizim faydamıza' dedi. Ermenistan'la neden 1992'de kapıları kapattık? Karabağ'ın işgalinden dolayı. Şimdi şartlar değişti. Azerbaycan-Türkiye bir araya geldi, Karabağ özgürlüğüne kavuştu, Ermenistan'la normalleşme sürecini başlattık. Azerbaycan ve Türkiye'nin güç birliği ile sorun ortadan kalktı. Şu anda Ermenistan'la hızlı bir normalleşme süreci yaşıyoruz. Sorunları çözerek ilerlemek zorundasınız. 3 yıl boyunca Suudi Arabistan'la ilişki kurmadık. İsrail'le, ne zaman Filistin halkına saldırı olsa sesimizi yükselttik, büyükelçimizi çektik. Hepsindeki temel ilke hakkı, hukuku gözetmek. Ülkemizin çıkarlarını, konumunu düşünmek zorundayız. Türkiye'nin güçlü olması mazlum halkların davalarında olmazsa olmaz şarttır. Türkiye'nin siyasi, ekonomik, jeopolitik olarak sıkıştırıldığı, zayıflaştırıldığı dönemde Türkiye'nin buralara olumlu etki etme şansınız nedir? Somali'ye gittiğimizde dünyanın Somali diye bir sorunu yoktu. Oraya giderken risk aldık. Orada devam eden savaşın ortasında, terörle mücadelenin bir ülkeyi bitirdiği, uluslararası konjonktürün Somali'yi teröre mahkum ettiği bir dönemde, biz tırnak içinde hiç üzerimize vazife olmayan şekilde Somali'ye çıkarma yaptık. Bakın Somali nerelere geldi. Filistinli bunu söylüyor; İsrail ile normalleşmenizi en çok biz istiyoruz diye. Biz Kudüs'te, Gazze'de, Ramallah'ta olmadığımızda o insanların hakkını kim savunacak?
"SORUNLU İLİŞKİLERİ YÖNETMEK DURUMUNDAYIZ"
Afganistan'da Taliban'ı tanımadık ama angaje ettik. Taliban'la en fazla tartışan kişilerden biri benim. Kafanızdaki dar İslam anlayışını gelip topluma empoze etmeleri, kız çocuklarının okula gönderilmemelerine kadar. Tamamen terk ettiğinizde ne olacak? Biz stratejik geri çekilelim, buralarla hiç ilgilenmeyelim. O zaman denilecek ki 'siz buradaki mazlum halkları neden savunmuyorsunuz'. AB ile ilişkilerimizde sorunlu olduğumuz bir sürü konu var. Yönetmek durumundayız. Almanya'da nazi cinayetleri oluyor. Yeri geliyor en yüksek volümle tepkimizi dile getiriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Avrupa'da çıkıyor onlara meydan okuyor, 'hani sizin değerleriniz' diye. Bunları kapalı kapılar ardında nasıl söylüyorsa meydanlarda da aynı şekilde söylüyor. İlişki kurmamız, yapılanları olumlamak anlamına mı geliyor? O da değil...
"GIDADA TÜRKİYE KİLİT HALE GELİYOR"
Ekonomik şeylere endekslerseniz kategori hatası yaparsınız. Bizim ABD, Batı'daki ülkelerle iyi ilişkilerimiz var. Bu otomatikman ekonomik iyi ilişkiler anlamına geliyor mu? Bu bir eko sistem. Rusya ile bir denge politikası izliyoruz. Otomatikman Rus sermayesi Türkiye'ye geliyor anlamına geliyor mu? Rusya ile enerji ilişkimiz var. Enerjide dışa bağımlı olduğumuz için İran'la olduğu gibi Rusya ile ilişkiler geliştiriyoruz. Rusya'ya Ukrayna savaşından sonra yaptırım uygulamıyoruz. Elbette ülkemizin çıkarlarını korumak zorundayız. Burada Rusya tarafının da güvenebileceği bir aktörün devrede olması lazım. Herkes köprüleri atarsa Rusya ile eninde sonunda kim konuşacak? Bizim ekonomik ilişkilerimiz öyle bir mahiyette ki, yaptırım uygulamak Rusya'dan çok Türkiye'nin ekonomisine zarar verir. Biz net tavır aldık. Şu anda Batılılar da bunu kabullendiler. Jeopolitik gerekçelerle Türkiye'nin pozisyonuna dair bir şey söylemiyorlar. Ukrayna'nın tahıl sevkiyatını yürüttüğümüz bir süreç var. Gıdada Türkiye kilit hale geliyor. Avrupalı dostlarımız arıyorlar 'Bu toplantı ne zaman olacak, sevkiyat başlayacak mı' diye. Bir kısmı 'Bu sürecin içinde biz de olalım' demek için arıyorlar.
"BİR GEMİ UKRAYNA'DAN ÇIKTI"
Bir gemi Mairapol'dan çıktı. Ukrayna'dan limanından çıktı. Şu anda yolda. Birkaç gün içinde Zonguldak'a ulaşması planlanıyor. Bizim askeri heyetimiz Moskova'daydı. O görüşmelerden bu sonuç çıktı. İki tarafın da mutabık kalması halinde İstanbul'da Türkiye-Ukrayna-Rusya-BM toplantısı yapacağız. O toplantıda bu sevkiyatın moderesi konuşulacak. Bir iş planı üzerinde çalışılıyor şu anda. O bölge savaş başlayınca Ukraynalılar tarafından mayınlandı, Odessa limanı. Haklı olarak Rusya işgal eder diye temizlemek istemiyorlar. Bunun yerine bir güvenli koridor, üç tane güvenli koridor önerdiler. Koordinatları belli, gemiler girip çıkabilir, tahıl sevkiyatını başlatabiliriz dediler. Şu anda Rusya ve Ukrayna tarafı ile müzakerelerimiz sürüyor. En kısa zamanda bu toplantıyı yapmak istiyoruz.
Rusya kendi tahıl ürünlerini de çıkartmak istiyor. Benim gemilerim uluslararası sulara çıktığında herhangi sorunla karşılaşmasın diyor. Uluslararası sigortası sigortalamadığı için gemiler çıkamıyor. Prensipte Cumhurbaşkanımız, sayın Putin'e açtı. 'Çıkarsınlar engel olmayız ama biz de ürünleri çıkarmalıyız' dedi. Bu ülkelerin temsilcileri ve BM ve bizim olacağımız yapıda görüşülecek. Bu Ukrayna savaşının alt başlıklarından bir tanesi. Şu anda herkes sevkiyatın başlamasını istiyor. Farklı rakamlar telaffuz ediliyor. Şu anda toplamda Rusya ve Ukrayna'nın 40 milyon tona yakın tahıl olduğu iddia ediliyor. Bu tabii ciddi rakam. Bu dünyada yüzde 30-35'lik rakama tekabül ediyor. O koridorun belirlenmesi, gemilerin sevkiyata başlaması 3-4 haftalık bir süreç.
"TÜRKİYE STRATEJİK KONUM ELDE EDECEK"
Toplam 22-23 gemi var ama hepsi bizim değil. Bize gelecek olan gemiler var. Bize faydası şu olacak; kendi tahıl ihtiyacımızla ilgili rahatlama getirecek. Bu sevkiyat Türkiye üzerinden yapıldığı için Türkiye stratejik konum elde edecek. O gemiler Boğaz'dan geçecek. Biz nasıl Ukrayna ve Rusya tarafları arasında ilk kapsamlı masayı İstanbul'da kurduysak, tahıl sevkiyatı konusunda ilk defa iki ülkeyi bir araya getireceğiz. Biz Rusya'nın işgalini söylüyoruz, açık ve net. Savaş uzadıkça çok daha maliyetler üretecek. İki tarafı bir araya getirmek için gayret sarf eden başka bir ülke de yok açıkçası. Savaş ortamında bile belli konularda işbirliği yapılabileceğine bir örnek teşkil edecek.
Biz ateşkesin ötesinde bir barış müzakere sürecinin ciddi manada başlaması için uğraşıyoruz. Şu anda maalesef nesnel şartlar buna müsait değil. İki taraf da şu anda masaya oturma konusunda bir zihni açıklığa ve siyasi iradeye sahip değil. Çeşitli sebepleri var. Ukrayna 'ülkemin üçte biri işgal altında iken masaya oturmayı doğru bulmuyorum' diyor. Rusya da 'Oradaki pozisyonumu tahkim ediyorum, masaya oturduğumda çok daha güçlü şekilde oturacağım' diyor. Ne zaman başlayacağını bilmiyorum. Kehanette bulunmak istemem. Askeri çatışmalar ne kadar devam eder, kestirmek zor. Savaş uzadıkça maliyet çok daha artacak. Daha sonra ateşkes, barış, kalıcı barış adımları çok daha zor hale gelecek. Bu tür büyük ihtilaflarda her şeyi kuşatan, ihtiva eden tek bir barış anlaşması kurmak, yapmak, uygulamak kolay bir şey değil. Bunun yerine bazen parçalı bir kurgulamanız daha anlamlı hale gelir. Burada dondurma durumu, burada müzakere yapalım, burada tahıl sevkiyatı gibi.