İslâm tarihinde eşi benzeri olmayan dehşetengiz bir örgütten söz ediyoruz.
‘Haşhaşi’ benzetmesi kısmen yerinde ama bunların şenaatini tam karşılamıyor.
Onlar, en azından işledikleri cürümleri inkâr yahut reddetmez bilakis övünerek sahip çıkarlardı.
Bu yönüyle bakıldığında ikiyüzlü, sahtekâr olmaları hasebiyle Haşhaşilerden de alçaklar.
Amerika hesabına Türkiye’ye kasteden bu mel’un örgüte dair belirli aralıklarla da olsa muhakkak hatırlatmada bulunmak lazım. Zira önümüzde, unutulmaması gereken bir vatana ihanet ve İslâm’a düşmanlık gerçeği vardır.
Eğer bu örgüt ve yaptıkları unutulursa, bu ülkeyi bir daha geri alamamak üzere kaybetme riski söz konusu olur.
İslâm düşmanı bu örgütü, rahatlıkla modern bir din olarak tavsif edebiliriz.
Dilerseniz, bu modern zamanlar dininin, kimler tarafından ve hangi mülahazalar ile vücuda getirildiğine dair şöyle bir projeksiyon yapalım.
Gücü elinde bulundurma emelindeki müstekbir güçler, kendileri için en büyük engel olarak gördükleri bu ülkenin ve bu coğrafyanın geleceğinin ‘İslâm’ olacağını gayet iyi bilmektedirler. Bu yüzden içi boşaltılmış, iddialarından, tarihinden ve medeniyetinden vazgeçmiş sözde İslâmî yapılanmaları, bir plan dâhilinde üretmenin kendileri açısından hayati derecede önemli olduğunu herkesten daha iyi bildiklerinde şüphe yoktur.
İşte FETÖ, böylesine hainane bir planın neticesidir!
Bu bağlamda, sadece FETÖ’nün değil, DEAŞ ve marjinal Şii grupların da bu kapsamda husule getirildiğini özellikle not etmeliyiz. Sonuçta hepsi de Müslüman gibi görünen ama hakikat nokta-i nazarında İslâm’a düşman yapılar...
Vatan haini FETÖ’nün, İslâm düşmanı bir örgüt olmakla birlikte münhasıran bir ‘din’ olduğuna dikkat çektik.
Bunu nerden anlıyoruz peki?
Şuradan…
Dikkat edildiyse eğer örgütün faş olunan söylemlerinde hep ‘Bâtıni’ bir yaklaşım vardı.
Modern ve dibine kadar seküler olmakla birlikte (haşa ve kella) İslâm peygamberinin bile insafsızca istismar edildiği bâtıni bir söylem...
İradeleri topyekûn iptal edebilmenin başka bir yolu da yoktur zaten.
Bu nedenle; “ne söylüyorsa, ne yapıyorsa vardır bir hikmeti” diyen, iradesini çöpe atmış ve kayıtsız şartsız teslim olmuş bir güruh var karşımızda.
Aksi takdirde, yapılanların bir ihanet olduğunu görmemeleri için kör, sağır ve dilsiz olmaları icap ederdi.
Nitekim geçmişte yaşananlara ve yapılanlara baktığımızda, mutlak bir teslimiyet içerisinde oldukları hakikatinin birçok kez tahakkuk ettiğini görüyoruz.
Hatırlayalım, sosyal medya vesilesiyle malum şahsa ait bir takım ses kayıtları deşifre edildi.
Bunlardan birinde, hiç utanmadan ve sıkılmadan peygambere bühtan ediliyor ve (haşa) peygamberin, “twitleri ikiye katlayın” dediği ifade ediliyordu.
Peki, yıkım operasyonunda kullanılan bu iradesiz aparatların böylesine dehşetli bir iddiayı sorguladıklarına şahit olduk mu?
Bırakın sorgulamayı, hepimizin gözleri önünde ve tam bir teslimiyet ile o mel’unun değirmenine su taşıdılar.
Yine aynı şekilde (haşa); “peygamberin Türkçe olimpiyatlarına geldiği” de söylenmiş ve fakat Allah’a değil de bu vatan haini mel’una iman etmiş olanlar, yine kelimenin tam manasıyla teslim olmuşlardı.
Bunlardan en vahimi şüphesiz ki, görüntülü bir kayıtta kendine iman edenlere şöyle diyordu, Allah’a ve peygambere gözünü kırpmadan iftira eden bu eşhas-ı müthişe…
“Peygamber gelse ve ‘Fetullah bu işleri bırak’ dese ona diyeceğim ki, ‘Ya Resulullah, seni bu hususta dinlemeyeceğim’…”
Allah’a ve Resulüne iman etmiş bir Müslümanın tüylerini diken diken edecek denli aşağılık bir sapkınlığa teslim olanların dininin İslam olması mümkün müdür?!
İşte, bahsini ettiğim ‘farklı bir din’ iddiamızın apaçık kanıtı…
Yukarıdaki örnekte de görüleceği üzere, anılan özne bu ifadesiyle (haşa) peygamberden de üst bir noktada olduğunu ve tanrısal bir hüviyet taşıdığını şeytani bir kurnazlıkla ve apaçık bir şekilde deklere ediyor.
Kalbinde zerre miskal iman bulunan bir Müslümanın tereddütsüz itiraz edeceği bu söyleme kendi bağlılarından en küçük bir itiraz sesi yükseldi mi peki?
Tabii ki, hayır!
Zira onun bağlıları tıpkı Allah’a iman eder gibi bu mel’una iman ediyorlar ve bunu katiyen sorgulayacak da değillerdir!
Bu yüzdendir ki, vatana ihanetlerinden ve İslâm’a düşmanlıklarından asla pişman olmayacaklar, nedamet getirmeyecekler!
Nitekim getirmiyorlar ve zerre kadar geri adım atmıyorlar.
Vatan haini ve İslâm düşmanı FG aslında bu özelliği ile Kur’an’da adı geçen Bel’am’a da kısmen benzemektedir.
Dilerseniz bu hususu azıcık da olsa açalım…
Bel'am Baura, Hz. Musa döneminde yaşamış sözde bir âlim.
Hz. Musa, Bel'am'ın ikamet ettiği şehri alacaktı.
Kavmi, dualarının kabul olunduğunu düşündüğü Bel’am’dan, Hz. Musa aleyhine beddua etmesini ister ve bunun için bir hayli dünyalık teklif eder.
Bel’am, menfaatin büyüklüğüne direnemeyip teklifi kabul eder ve bedduaya başlar.
Enteresan bir biçimde bedduaları ters tepip kendine ve kavmine isabet eder ve bu esnada dili göğsüne doğru sarkar.
Sonuçta da hüsrana uğrayanlardan olur.
Kur'an, Bel’am'ın durumuyla ilgili şu ayetlerle izahatta bulunur.
“Onlara, kendisine ayetlerimizi sunduğumuz o adamın kıssasını da anlat; ayetlerden sıyrılıp çıktı, derken onu şeytan arkasına taktı, en sonunda da helak olanlardan oldu.
Ve eğer dileseydik onu o ayetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hali o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu, ayetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler.” (Araf suresi, 175-176)
Ne kadar ilginç değil mi?
Birbirini hayli andıran iki ayrı İslâm düşmanı.
Yukarıda da ifade etiğimiz gibi bu özne Bel’am’dan daha beter ve esasen kendini bir tür tanrı gibi görmekte…
Bu yaklaşım, yıllar önce ‘Dinler Arası Diyalog’ çalışmalarında küresel bir dinin oluşumu adına aktif rol üstlenmiş birisi için çok da şaşılacak bir şey değil doğrusu…
Son bir not da şu olsun.
FG'nin kendisinden söz ederken Ashab-ı Kehf'in ‘köpeğine’ atfen ‘Kıtmir’ ismini kullanmasını, kaderin intikamı olarak addettiğimi hassaten vurgulamak isterim.
Netice-i kelam:
Bu yazının yegâne maksadı, mel’un örgütün yaptıklarının unutulmaması gerektiğine kuvvetli bir vurgu yapmaktır. Zira unutursak, her şeyi sil baştan yeniden yaşamamız kaçınılmaz olabilir…
Allah, muhafaza buyursun…