Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, bazı siyasetçilerin oy uğruna 'Anayasa'da değişiklik' sözleri verdiğini belirterek bu söylemlerin altında yatan riskleri tek tek anlattı.
Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Tv100.com'da kaleme aldığı yazısında altılı masa üyelerinin seçim döneminde oy alabilmek için terör örgütünün istekleri doğrultusunda 'Anayasa'da değişiklik' sözleri verdiğini ve bu sözün doğurabileceği riskleri sıraladı.
Anayasa'da değişiklik isteyenlerin “Kürt sorununun çözüm adresi olarak TBMM’yi gördüklerini” belirtmelerinin altını çizen Yaycı, kimsenin buradaki tehlikenin farkında olmadığını ifade ederek "Peki bölücü silahlı terör örgütleri ve siyasi yapılar Anayasa’da hangi değişikliklerin yapılmasını talep ediyorlar?" sorusunu şu şekilde cevaplandırdı;
1. Demokratik Özerklik/Öz Yönetim adı ile önce sınır çizmeye
2. Etnik bölücülük yaparak ayrıştırılmış halk teşkil etmeye ve bunları kurucu halk ya da etnik gruplar olarak Anayasa'ya kaydettirmeye
3. Anayasa'ya başka dilleri resmi dil olarak ekletmeye
4. Özerk yerel yönetim ve güvenlik güçleri teşkili ile egemen bir otorite tesis etmeye
5. Anayasa’daki Türklük kavramını kaldırmaya çalışmaktadır
Bölücü kesimlerin demokrasi, insan hakları ve özgürlük söylemleriyle allayıp pullayarak “Anadilde eğitim, federatif yapılar ve özerk bölgeler oluşturulmasını" istediğini belirten Yaycı, masum gibi görünen bu taleplerin altında sinsi planların yattığını söyledi.
SİNSİ PLAN
Bölücülerin bu talepleriyle Türkiye'nin istedikleri şekilde bölünmesine uluslararası alanda hukuki zemin oluşturmaya çalıştığını söyleyen Yaycı, "Çünkü Anayasa'da birden fazla resmi dil, kurucu halk, etnik grup, özel, özerk, federatif bölge tanımlandığı takdirde; o dili konuşanların, o halk veya etnik grup üyelerinin, özel, özerk, federatif bölgede yaşayanların uluslararası hukuka göre referandum yoluyla “kendi kaderini tayin” yani “ayrılma hakkına” sahip olması mümkündür." ifadelerini sarf etti.
Bu konudaki temel hukuki belgelerin 1933 Montevideo Sözleşmesi ve Sürekli Adalet Divanı'nın 1930’da etnik gruplarla ilgili olarak yaptığı geleneksel tanım olduğunu belirten Yaycı, Türk halkına uyarıda bulunarak "Görüldüğü üzere ülke içerisinde sınırları belirlenmiş bir toprak parçasında yaşamak, ayırt edici özellikleri Anayasa’da vurgulanmış olmak ayrılma hakkı için şarttır." dedi ve altılı masanın vaat ettiği Anayasa'da değişiklik talebinin riskini anlattı.
Yaycı şu ifadeleri kullandı;
Ülke içerisinde özerk bölge ve federatif yapılar oluşturulmamış, bunların şu veya bu şekilde sınırları çizilmemişse, tüm ülke halkı iç içe yaşıyorsa, anayasada tek bir millet, tek bir resmi dil tanımlanmışsa uluslararası hukuk bakımından ayrı bir halkın varlığından söz edilemez.
HUKUKİ ZEMİN OLUŞTURUR
Yani federal ve özerk bölgeler oluşturulması, anayasada birden fazla devlet dili ya da resmi dilin ve halkın zikredilmesi ayrılıkçılık için hukuki zemin oluşturur.
Bazıları bu kendi kaderini tayin referandumunun ayni oylamasının tüm ülkede ve tüm vatandaşlara yapıldığını sanıp, “Aman olsun canım, bölücüler referandumda Türkiye’de çoğunluğu elde edemezler” diyebilir.
Maalesef uygulama hiç de öyle değildir.
Çünkü “kendi kaderini tayin oylaması” sadece o tanımlanmış vatandaş grupları ve/veya o özel, özerk ya da federatif bölgede yaşayan vatandaşlar arasında yapılıyor, ülkedeki diğer vatandaşlar ise oylamaya katılamıyor.
Yani eğer anayasada bölücü örgütlerin ve siyasi uzantılarının talepleri doğrultusunda değişiklik yapılmışsa, ayrılık kararının oylanacağı referandumlara sadece:
- Falanca dili anadili olarak belirtenler,
- Ya da anayasada kurucu halklardan biri olan falanca halkı mensupları,
- Ya da falanca mezhebe mensup vatandaşlar,
- Veya uygulamaya konulan falanca özel, özerk, federatif bölge halkı mensupları oylamaya katılabilecek.