Filistin’in Çocuk Kahramanlarına…
Ahmet Türkben
Ey Mescid-i Aksa’nın küçük muhafızları, ey bu çağın ebabil kuşları ve ey ümmetin yetim coğrafyasının başı dik ve onurlu çocukları!
Hani uçurtmalarınız nerede sizin?
Hani gökyüzünde özgürlüğe kanat çırpan kuşlarınız?
Nerededir oyuncaklarınız, o gülen yüzleriniz nerede?
Gökten ölüm müdür yağan, duman tüten ocaklarınıza?
Anneleriniz ninni yerine marşlar mı söylüyor şimdi?
Şehadete sevdalı babalarınız, öldürmeyi mi bekliyorlar ölümü yiğitçe?
Âh, güneş uzaklaşalı beri insanlık semasından, kapkara kesildi öfkesi zulmün.
Gecenin en zifiri anında çaldılar oyunlarınızı, hem de kalleşçe.
Siz misket oynamayı düşlerken sokaklarda, bombalarla bölündü uykularınız, fosfor ve misket bombalarıyla ve ekranlara kanınız sıçradıkça karardı insanlığın kalbi karardı!
Yer yarıldı, gök çatladı utancından.
Kundaktaki bebekler ölüme uyanırken ve toprağa verilirken canlarımız, âh sarardı toprağın, benzi sarardı.
Şimdi bir sonbahar hüznünü taşıyor çehreler. “Metâ nasrullah!” diye bükülmeden bekleşen, savaşın örsünde ateş kesilen canlar, ilahî bir cevap bekliyorlar sabırla ve çağırıyorlar arza görünmez orduları.
Andolsun, keşke toprak olsaydım diyecekleri güne!
Suçsuz yere öldürülen çocukların tek tek hesabının sorulacağı güne andolsun!
Andolsun, burçları olan göğe!
O va’dedilen güne, şahid olana ve şahid olunana andolsun!
Zalimlerin kahrolacağı güne andolsun!
Filistin’de yaşanan acılar, bir yürek yangını olarak düşüyor ajanslara.
Acının kalbine ölüm yağdırsa da bombalar, kâinat yeni bir güne hazırlanıyor inatla.
Fecir vaktidir ve kutlu bir sancıdır yaşanan, mübarek kılınan toprak şehitlerle bereketleniyor, nice fidanlar kök salıyor toprağa.
Gözyaşları dua olup perdesiz arşa yükseliyor.
Yeni bir Ömer,
yeni bir Salahaddin
ve yeni bir Abdülhamid bekleniyor.
Bir yürüyüş daha başladı şimdi, kutlu bir yürüyüş; tünel karanlıklarından aydınlık yarınlara.
Ebabillerin durağı Gazze şimdi, gök açtı kapılarını, şehitler kanatlanmış, yükseliyorlar semaya.
Şimdi Gazze ‘den, şimdi Mescid-i Aksa’dan, yayılıyor bütün dünyaya ebabil kuşları.
Kudüs bize bir şeyler söylüyor;
Yeryüzünde hangi mescit göğe bu kadar yakın?
Hangi ana bu kadar çocuk verdi toprağa?
Yeryüzünde hangi taş, bu kadar değerli Allah aşkına?
Hangi çocuk bu kadar Filistin?
Bir ülkeyi taşıyor, umudu taşıyor, geleceği taşıyor minik ellerinde, cesur bakışlarında…
Gazze bize bir şeyler söylüyor;
kundakların şahit bebekleriyle,
tanka meydan okuyan eli sapanlı çocuklarıyla,
şehadete ayarlı yiğitleriyle ve toprak gibi öylesine sadık, öylesine fedakâr analarıyla
Gazze bize bir şeyler söylüyor.
Dinle beni ey insan!
Duy benim bağrımdan arşa çıkan feryadı.
Dünya unutmuşken insanlığını, bir ihanet çemberiyle kuşatılmışken kardeş bildiklerimiz.
Kimdir bizi aldatan ve kimdir korkak devlerin üstüne yorganlar çeken?
Köpekler salınmış da sokaklara, taşları bağlayan kim?
Görkemli saraylarında altından işlemeli tahtlar üstünde, üç maymun sûretinde sağır, kör, dilsiz ve yüreksiz seyredenler kim?
Küstah kahkahalarla boğmaya koyulmuşlarsa da imanın gür sesini, dünyanın sağır kulaklarına inat haykırıyorum işte, haykırıyorum!..
Hangi suçtan, söyleyin hangi suçtan öldü bütün bebekler?
Sorulacak hesapların kaydını düştü melekler!..
Affet Allah’ım affet.
Sözüm tükendi benim…
Açılsın yeniden göklerin kapıları,
İndir Allah’ım indir, görünmez orduları.
Silinsin gözyaşları mazlumların,
Nusretini esirgeme Allah’ım, çağın ebabillerinden.
Gönder Allah’ım gönder, gönder beklenen kahramanları.