Altun, 1990'lardan itibaren internetin, 2010'lardan sonra ise sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla insani etkileşim imkanlarının artmasına, iletişimin demokratikleşmesine daha çok referans verilmeye başlandığına işaret ederek, şöyle devam etti:
"Ne var ki çok zaman geçmeden yaşanan gelişmeler, yeni küresel iletişim ekosistemi içinde fırsatlar yanında tehditlerin de varolduğunu konuşmamız gerektiğini bizlere gösterdi. Oysa ki kitle iletişim süreçleri içinde fırsatlar kadar tehditlerin de yer aldığını daha erken dönemlerden itibaren biliyorduk. Daha 1960'lı yıllarda, örneğin Marshall McLuhan, enformasyonun küresel alandaki yayılımıyla birlikte insanlık ailesinin tek bir bilinç tarafından tek tipleştirildiğini, manipüle edildiğini, yönlendirildiğini söylemişti. Bir başka deyişle internet ve sosyal medya öncesinde de kitle iletişim araçlarının küreselleşmesiyle birlikte farklı renklere, dillere, inançlara ve kültürlere sahip milletlerin tek tipleşmesinden, tek bir zihniyetin diğer zihniyetleri tahakküm altına almasından dem vurulduğuna sıklıkla şahitlik ettik. Ne var ki bu türden eleştiri ve değerlendirmeler yeni medya düzeniyle dijital medya ekosisteminin inşasıyla birlikte çok daha yoğunlaştı. Gelinen noktada, uluslararası alanda iletişim ve medyanın etkilerinden bahsederken çok daha net şekilde kitle iletişim araçlarının insana ait çeşitlilikleri, değerleri, kültürel ögeleri aşındırarak karikatürize ettiğini, farklı yaşam şekillerini ve zihniyetleri aynileştirdiğini, tek tipleştirdiğini görebiliyoruz."