İlk yapay zekâ fikrinin Jonathan Swift'in fantastik romanı "Gulliver'in Gezileri" kitabında geçtiğini biliyor muydunuz?
Evet yanlış duymadınız!
Bugün henüz aşina olduğumuz yapay zekâ fikrinin temelleri 18. yüzyıla kadar dayanıyor.
Jonathan Swift'in fantastik romanı “Gulliver'in Gezileri”, bilginlere yeni fikir, cümle ve eserler üretmede yardımcı olması için tasarlanmış büyük, makineye benzeyen “Motor” fikrini ortaya atar.
Bilginler, üzerinde kelimeler yazan tahta blokları fırıl fırıl döndüren makinenin kollarını çevirirler. Böylece eserde; makinenin, kelimeleri farklı düzenlemelerle bir araya getirip yeni fikirler ve felsefi incelemeler yarattığı söylenir.
Gelin yine aynı eserin içerisindeki şu ifadelere beraber bakalım:
“Herkes sanat ve bilime erişmenin alışılmış yönteminin ne kadar zahmetli olduğunu biliyordu; oysa onun icadıyla en cahil kişi, makul bir ücret karşılığında ve biraz bedensel emekle, en ufak bir zeka ya da araştırma çabası olmaksızın felsefe, şiir, siyaset, hukuk, matematik ve teoloji kitapları yazabilirdi.”
Jonathan Swift'in yüzyıllar önce anlattığı bu “MAKİNE” size de tanıdık geldi mi?
İnsanoğlu çok eski zamanlardan beri düşünen makineler yaratmayı hayal etmiştir. Programlanabilir cihazlar üretmeye yönelik efsaneler ve tarihi girişimler bu uzun soluklu tutkuyu yansıtıyor. Öyle ki şöyle bir geriye dönüp baktığımızda fantastik eserlerin akıllı makinelerin sağladığı yararları ve tehlikeleri hayal etmekle dolup taştığını görebiliriz.
Nitekim Swift'in bu hicvi de artık modern yapay zeka ile bir gerçeklik haline gelen algoritmik metin üretimi kavramını önceden haber veriyor. Yapay zeka programları, Swift'in hayali motorunun yapmak istediğine benzer şekilde, temel algoritmalara dayalı kelime ve fikirleri bir araya getirerek tutarlı bir metin üretebilir.
Fakat artık yapay zeka bunun çok daha ötesinde…
Günümüzde yapay zeka, sosyal medyadan iş sürecine kadar günlük hayatın pek çok alanına giderek daha fazla dahil oluyor ve bu teknoloji geliştikçe etkisi de artmaya devam edecek.
Öyle ki dünya bugün tarihin en büyük teknolojik yarışlarından birine sahne oluyor…
Küresel aktörlerin pastadan pay kapma arzusuyla kıyasıya mücadele ettiği yapay zeka konusu sadece bir bilim ve mühendislik meselesi değil aynı zamanda küresel güç dengelerini altüst edebilecek ve medeniyetlerin kaderini değiştirebilecek bir yarış…
Bir tarafta Google, OpenAI, Microsoft gibi devlerle yapay zekayı şekillendiren ABD…
Diğer tarafta devlet destekli projeler, devasa veri havuzları ve agresif yatırım politikalarıyla rakibini yakından takip eden Çin…
ABD ve Çin’in arasındaki her geçen gün daha da tırmanan yapay zekâ savaşı, bir yandan gezegenin kaderini belirlerken bir diğer yandan çözümü oldukça zor sorulara kapı aralıyor…
Peki bu yarışın kazananı kim olacak? Ve daha da önemlisi, insanlık bu savaşın sonunda kazanan mı yoksa kaybeden mi olacak?
En azından birçok yorumcunun üstüne basa basa vurguladığı söylemlere kulak verilirse görünüşe göre Çin daha üstün bir yapay zeka geliştirerek tek kutuplu sistemin ABD hakimiyetini sona erdirecek.
Çin yapay zeka çalışmalarının önümüzdeki çeyrek yüzyılda ekonomik ilerlemelerin en büyük itici gücü olacağının farkında ve Pekin’in yapay zekada ustalaşma hevesi buna dayanıyor.
Bir partinin kontrolündeki otoriter bir hükümetin 1.4 milyar vatandaşı idare edebilmesi oldukça zorlu bir görev. Ve Amerikalılar da, Sovyetlerin çöküşünden bu yana bu otoriter hükümetlerin er ya da geç başarısız olmaya mahkum olduklarından emin olmuştur. Ancak yapay zeka bu iddiayı altüst etmek için son derece güçlü bir imkan sunuyor. Dolayısıyla Pekin yönetimi için yapay zeka kritik önem taşıyor.
Nitekim ABD’li uzmanlara göre yapay zeka, Pekin’e sadece “tarihin sonu ”ndan bir kaçış kapısı değil, aynı zamanda bugünün ‘çalışmayan demokrasilerinden’ daha üstün bir yönetim modeli -bir ulusal işletim sistemi- geliştirme iddiası da verebilir.
ABD’li Demokrat Parti'nin eski başkan adaylarından birinin dediği gibi: “Çin teknolojiyi diktatörlüğü mükemmelleştirmek için kullanıyor.” Ya da Eski Google CEO'su Eric Schmidt'in de belirttiği gibi: “Sovyetler Birliği, bugün Amazon'un liderleri tarafından kullanılan düzeyde kapsamlı veri izleme, derleme ve analiz yöntemlerinden yararlanabilseydi, Soğuk Savaşı pekala kazanabilirdi.”
Tüm bu değerlendirmelere karşın yarın hala meçhul…
Sahi… Sizce insanlık bu savaşın sonunda kazanan mı yoksa kaybeden mi olacak?