AB'NİN DOĞU AKDENİZ'E YAKLAŞIMI
SORU: Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik İşleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Ankara'daydı, Sayın Çavuşoğlu'yla da görüştüler. Basın toplantısını dinlediğimizde, yaklaşımlarına bakıldığında sanki Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını korumak merkezli bir ziyaret gibi algılandı. Siz nasıl görüyorsunuz? Bizim Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizi, Avrupa'nın Türkiye ile olan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonraki süreçler nasıl gidecek? Avrupa Birliği'nin de bu noktada Doğu Akdeniz konusundaki yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"AB'NİN TÜRKİYE'SİZ ADIM ATAMAYACAĞINI GÖRDÜK"
CEVAP: Almanya'nın dönem başkanlığı Türkiye-AB ilişkileri için bir fırsat olabilir. Bu yönde Sayın Şansölye'nin de bir iradesinin olduğunu, bunu bize, Sayın Cumhurbaşkanımıza ilettiğini biliyorum. Gümrük Birliği ve diğer konularda, Schengen'de olabilir, birtakım ilerlemelerin sağlanması şüphesiz herkesin menfaatine olacaktır ama bunun hangi şartlarda yapıldığı da önemli, ne şekilde yapıldığı da son derece önemli. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde bugüne kadar engel olarak ortaya konan meselelerin aslında o kadar da aşılamayacak sorunlar olmadığını hepimiz görüyoruz. Bugüne kadar hep siyasi gerekçelerle bazen Fransa tarafından, bazen Kıbrıs Rum Kesimi tarafından, bazen başka ülkeler tarafından çeşitli fasılların açılmasına, müzakerelerin yapılmasını blokaj konulmuştu. Bunların bir kısmı aşıldı, kaldırıldı. Ama başka siyasi gerekçelerle bazen bir üye ülke kendi meselesini, Türkiye ile olan bir konusunu AB üzerinden çözmeye çalıştı ve bunlardan dolayı hep gecikmeler yaşandı. Aslında buna gerek yok. Yani Türkiye gibi bir ülkenin AB ile Avrupa ile olan ilişkileri açısından bakıldığında bu ilişkilerin pozitif bir gündemle yürütülmesi iki tarafın da menfaatinedir. Biz yakın dönemde bunun pek çok örneğini gördük. Mesela Suriye kaynaklı mülteci krizinde Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu gördük. Terörle mücadele konusunda, enerji güvenliği konusunda Türkiye'siz bir adım atamayacaklarını açık ve net bir şekilde gördük. Avrupa bizim için hem önemli bir ekonomik pazar hem orada 5 milyona yakın vatandaşımız yaşıyor hem bizim güvenliğimiz açısından da yani Güney Avrupa, Balkanlar ve diğer bölgelerin güvenliği açısından da iş birliği yapmamız herkesin faydasınadır ama bunu yapmak adına Türkiye'nin milli hak ve menfaatlerinden taviz vermesi elbette mümkün değil. Bu iki tarafın birlikte sahiplenmesi gereken bir süreç.
FRANSA'NIN YGP'YE DESTEĞİNE TEPKİ
Şimdi Almanya'nın dönem başkanlığında birtakım adımlar atılabilir, umarız bu yönde birtakım ilerlemeler olur. Ama bazı ülkelerin, açıkça isim de vereyim, Fransa gibi ülkelerin blokaja devam ettiğini de görüyoruz, negatif bir tutum içerisinde olmaya devam ettiğini de görüyoruz. Halbuki bizim doğrudan Fransa ile de bu yönde bir çatışma, gerilim yönünde bir arayışımız söz konusu değil. Görüş ayrılıklarımız yok mu? Elbette var, Suriye'de Fransa'nın PKK'nın Suriye kolu olan YPG ve PYD'ye destek vermesini bizim kabullenmemiz mümkün değil. Libya'da biz Fransa'nın baştan beri hep yanlış tarafta olduğunu ifade ediyoruz, Hafter'i desteklemek suretiyle Libya'nın barış ve istikrarına katkı sunmamaktadırlar. Buna rağmen ikili konularda, AB konularında bir çalışma zemini elbette bulunabilir ama bunun için bir iradenin olması lazım, doğru bir bakış açısının, vizyonun olması lazım. Doğu Akdeniz meselesi sadece bir ülkenin ya da AB'nin meselesi değil, oraya komşu olan bütün ülkelerin meselesi. Bir ya da birkaç üyenin bu konuyu AB üzerinden Türkiye'ye dayatma yoluyla çözüme kavuşturmaya çalışması netice vermez. Bunun yerine bizim ikili, karşılıklı, bazen çoklu iletişim kanallarını açık tutmamız, diyalog zeminini güçlü tutmamız, yaratıcı birtakım fikirlerle, önerilerle krizlerin önünü açmamız herkesin faydasına olacaktır.
"YUNANİSTAN'LA SORUNLARIN DOĞRUDAN KONUŞARAK ÇÖZEBİLİRİZ"
SORU: Bu anlamda özellikle Atina yönetimine bir çağrınız var mı? Libya'da doğru tarafta olması ve bundan sonraki ikili ilişkiler konusunda. Çünkü Atina görüldüğü kadarıyla diğerlerine göre durumu takip eden, kollayan bir politika güdüyor. Siz en yakın komşularımızdan biri olan Yunanistan'a böyle bir çağrıda bulunuyor musunuz?
CEVAP: Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanımızın Yunanistan Başbakanı Sayın Miçotakis ile bir telefon görüşmesi oldu, uzun bir aradan sonra ilk defa böyle bir temas kuruldu. Gayet de iyi içerikli bir görüşme oldu. Orada ikili konular, Ege, Doğu Akdeniz ve diğer birçok konu ele alındı, AB konuları da. Geleneksel olarak biliyorsunuz Yunanistan Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemiş bir ülkedir. İkili ilişkiler konusunda birtakım görüş ayrılıkları var olagelmiştir ama bunlar hep bir şekilde konuşulmuş, müzakere yoluyla yönetilmiş, bazıları çözüme kavuşturulmuş, bazıları da süreç içerisinde yönetilebilir hale gelmiştir. Bizim tabii ki beklentimiz de bir komşumuz olarak Yunanistan'la bu ilişkileri her alanda mümkün olan en pozitif yaklaşımla çözüme kavuşturmaya çalışmak olacaktır. Bu yönde Yunanistan'ın Türkiye'nin AB üyeliğine destek vermesi önemli. Ege gibi konularda doğrudan konuşmamız ve bu konulardaki görüş ayrılıklarını yahut zaman zaman ortaya çıkan ihtilafları çözmemiz mümkündür. Bu kanallar geçmişte açıktı, bundan sonra da yine açık olabilir. Bizim orada yaşayan Türk kökenli Müslüman vatandaşlarımız var, Batı Trakya'da yaşayan Türk Müslüman azınlık var, onların meseleleri var ve diğer konular var. Bütün bunlarla ilgili bizim müzakere yoluyla, karşılıklı konuşarak mesafe almamız her zaman mümkün. İki lider son telefon görüşmesinde bu yönde bir irade zaten ortaya koydular. Şimdi arzu edilen, beklentimiz bu yönde adımların atılması ve gerek ikili ilişkiler bağlamında gerek AB bağlamında gerekse Doğu Akdeniz ve Ege konularında gerçekten herkesin hak ve menfaatlerini gözeten adil bir bölge düzeninin inşa edilmesi olmalıdır.