Başarılarla dolu bir hayat. Üstün mühendislik başarısıyla Almanları bile kendine hayran bırakan bir zekâ. Sonrasında yeniden Anadolu’ya dönüş. Kaybettiklerini bir topluma yeniden kazandırmak için siyasette uzun ve çileli bir yol. Batı medeniyetinden tekniği, doğu medeniyetinden düşünce derinliğini alarak yeniden İslam medeniyeti baharını yaşama hayali. Bir anlamda yoklukta varlık savaşı. Fetret dönemini gönüllerin fethiyle taçlandırma hayali... Siyaset ipliğiyle ördüğü gömlek, kendisinden sonra Müslümanları yeniden iktidara taşıdı. Siyasette başarı arayan her Müslüman, o gömlekten az ya da çok iz taşımaya mahkûm.
Necmettin Erbakan: Baharın müjdecisi bir çiçek...
Necmettin Erbakan, 1926’da Sinop’ta dünyaya geldi. Babasının tayini nedeniyle Kayseri'de başladığı ilkokulu Trabzon'da tamamladı. 1943'te İstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle bitirerek sınavsız üniversite hakkı kazandı. Ama sınava girmeyi tercih etti ve üniversite öğrenimine ikinci sınıftan başladı. İTÜ Makine Fakültesinden üstün başarıyla mezun oldu. Makine Fakültesi Motorlar Kürsüsünde asistan olarak göreve başladı. Bu süreçte doçent ve profesörler dışında ders verme yetkisi ilk kez ona tanındı.
1951'de İTÜ, araştırma yapması için parlak zekasıyla dikkati çeken Necmettin Erbakan'ı Almanya'ya gönderdi. Aachen Teknik Üniversitesinde ilmi araştırmalar yaptı, bilgi ve tecrübesini artırdı. Bu süreçte Alman ordusu için araştırma yapan DVL araştırma merkezinde Profesör Schmit ile birlikte çalışmalar yaptı ve hazırladığı doktora teziyle Alman üniversitelerinde Doktor unvanını almaya hak kazandı.
Motorların daha az yakıt kullanması için araştırmalar yapan ve Alman Ekonomi Bakanlığı'na rapor sunan Erbakan'ın, dizel motorlarda püskürtülen yakıtın nasıl tutuştuğunu matematiksel olarak izah eden doçentlik tezi Alman ilim çevrelerinde büyük ilgi gördü.
Başarılarıyla dikkati çeken Erbakan, Almanya'nın en büyük motor fabrikası Deutz'un genel müdürü Prof. Dr. Flats tarafından Leopar tanklarının motorlarıyla ilgili araştırma yapması için davet edildi.
27 yaşında Türkiye'nin en genç doçenti oldu. Tekrar Almanya'ya dönen Erbakan, 6 ay boyunca motor araştırmaları başmühendisi olarak görev yaptı. 1954-55 yılları arasında askerlik hizmetini yerine getirdi.
Erbakan’ın öğrenciliğinden bahsetmişken, dikkat çeken bir arkadaşlığı da anlatalım. Yakın siyasi tarihimizin önde gelen üç ismi Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel ve Turgut Özal İTÜ’de okul arkadaşıydı. Rivayete göre o günlerde namazdan sonra üç arkadaştan Erbakan imamlık yapıyordu.
Parantezi burada kapatıp Erbakan’ın hayatındaki yeni dönemden yani askerlik dönüşünden bahsedelim. Türkiye’nin ilk yerli ve milli motorunun üretileceği fabrika, daha sonra kirli oyunlar yüzünden üretimini azaltmak zorunda kalacaktı.
Almanya'da elde ettiği üstün başarılarla dikkati çeken, ancak çalışmalarına devam etmek için Türkiye'ye dönen Necmettin Erbakan, Çivizade Ümmügülsüm Mescidi’nin müştemilatında beraber oturduğu gençlerle, Gümüş Motor'un fikir temellerini atar.
1956 yılında, Mehmed Zahid Kotku Efendi, sanayileşme ve kalkınma üzerine yaptığı konuşmadan sonra cebinden çıkardığı 1000 lira ile şirketin ilk hissesini alır. Orada bulunanları da ortak olmaya davet eder. Bu banknot, senelerce şirketin kasasında muhafaza edilir. Kotku ve onun gibi diğer hocaların gayretiyle şirketin ortakları 300'e yaklaşır. 1956'da, henüz 30 yaşında olan Necmettin Erbakan, Almanya'da kazandığı tecrübelerle Gümüş Motor A.Ş.'ye öncülük eder.
Erbakan, uzun yıllar boyunca alimler ve ilim çevresiyle hep yakın temas halindeydi. Burada kısa bir parantez açıp Erbakan’ın İskenderpaşa Cemaati’ne yakınlığından da bahsedelim. Türkiye'nin kalkınması yolunda manevi anlamda mimarlık yapan önemli isimlerden İslam alimi Mehmed Zahid Kotku, çevresine ve ilim derslerine katılanlara "Erbakan'dan yana olun" çağrısı yaptığı rivayet edilir.
Burada Erbakan ve yakın çevresi için oldukça önemli bir yer olan Altınoluk’u da hatırlatalım. Balıkesir’den Çanakkale’ye geçerken uğradığı Altınoluk beldesinde bir çay molası esnasında temiz oksijeni fark eden Erbakan, buradan bir yer almayı kafasına koymuştu. Yıllar içinde Erbakan’la birlikte aynı davaya gönül vermiş insanlar için Altınoluk çok önemli bir yer edinmiş oldu. Yakın çevresi; Mehmet Akif Ersoy için Tacettin Dergahı ne ifade ediyorsa, Erbakan için de Altınoluk’un aynı şeyi ifade ettiğini belirtiyor.
Üreticinin yanında yer alan Gümüş Motor, Avrupa'nın uzun süre lisans vermemesi ve içerideki ithalatçıların haksız rekabeti sonrasında iflasın eşiğine gelir. Kısa süre sonra hisselerinin yüzde 61'i Pancar Motor tarafından alınır. Maalesef fabrika asla eskisi gibi üretim yapamaz.
Gümüş Motor'un bir diğer önemi de, o dönemde Türkiye ekonomisinde adeta cirit atanları rahatsız etmiştir. Zira, Gümüş Motor, 300'e varan ortaklarıyla faizli kredi alınmadan kurulmuştur. Ayrıca, faizsiz borç verecek bir yardım fonu da oluşturulmuştur. Bu da, Türkiye'de faizsiz bankacılığın ve havuz sisteminin temeli anlamına geliyordu.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Türkiye’nin yerli otomobilinin üretilmesi için de öncülük eden isimlerdendi. Ancak yerli üretime karşı olan ithalatçılar, ‘şeftali üretmek hem daha kolay hem daha kazançlı’ diyerek Türkiye’nin sanayi hamlesinin önünü kesmek istiyordu.
Erbakan’ın üretimin yanında duran inançlı duruşuna karşı gelen birçok siyasi vardı. Onlardan biri de eski başbakanlardan Bülent Ecevit. Erbakan’ın, ‘Türkiye’de motor üreteceğiz’ sözlerini ‘hayalcilik’ olarak nitelemiş; Erbakan ise şu cevabı vermişti:
Hayal çok kıymetli bir şey. Bir şey hayal edilmeden hiçbir şey yapılamaz. Türkiye'de uçak ve tank yapan fabrika kuracağız dedik. İşte bizim aramızdaki fark bu: Bizim gerçekleştirdiğimiz şeyleri siz hayal bile edememişsiniz.
Necmettin Erbakan, Türkiye’nin kalkınmasını üretimde ve İslami düzende görüyordu. Adil düzen önerisi, faize karşı dik duruşu bu bakımdan oldukça önemliydi. Kendisine karşı gelenlere ise verdiği şu cevap dikkat çekici: “Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar...”
Batı’nın geliştiği konularda ondan beslenmeye reddetmese de tamamen Batıcılığa karşıydı. Özellikle Amerika hakkındaki çıkışı Türk siyaseti için unutulmaz anlardan biri.
Erbakan, Kıbrıs Barış Harekatı’nda adanın tamamen alınmasını ister. Ecevit ise karşı çıkar. Sonraki süreçte Erbakan, Kıbrıs federe devlet görüşmelerine de şiddetle karşı çıkar.
Erbakan’ın üzerinde durduğu temel sorunlardan biri de faizdi. Türkiye'nin belini büken IMF'ye de karşı çıktı.
IMF'nin kendisiyle görüşmek istediğini ancak reddettiğini anlatan Erbakan, Turgut Özal'la arasında geçen diyaloğu anlatmıştı. Erbakan, kendisini IMF konusunda ikna etmeye gelen Özal'a şunları söyledi: Turgut, ben motor profesörüyüm. Motorda yanma nasıl olur biliyor musun? Önce bir yakıt molekülü oksijenle birleşir, bundan bir ısı çıkar. Bu ısı iki tane molekülü reaksiyona sokar. Oradan çıkan ısı dört, dört tanesi sekize çıkar. Siz ilk baştan 2-4 olarak dizi geliştiği için gider, bir de bakarsın ki bir yerde patlamış. Faiz de geometrik. Yüzde 5 ne olacak dersin, 7 sene sonra yüzde 100 olur. Turgut Bey'e bunu söyledim. Bu Türkiye'yi batırır dedim. Ağustos 1977'de. Bana dedi ki: Hocam, çok doğru söylüyorsun. Ben de biliyorum ama oyun kuralına göre oynanır. Ne yapalım, Türkiye'de böyle bir düzen var. Bu düzenin kuralları budur dedi. O zaman ben dedim ki: Turgut, oyun kuralına göre oynanır ama ne oyun oynayacağız önce ona karar verelim. Dış mihrakların oyununu mu, milli görüş mü?
Her daim Erbakan’ın adıyla anılan Milli Görüş hareketi, 1970’li yıllardan sonra geniş kitlelere ulaştı.
İslam davası için siyasete atılan Necmettin Erbakan, Anadolu’da o zamana kadar görülmemiş bir teşkilatlanmaya gitti. En ücra kasabalardan kalabalık şehir meydanlarına kadar Türkiye’nin her köşesine davasının ulaşması için uğraştı. Sadece Türkiye ile sınırlı kalmaması için Avrupa, Amerika, Uzakdoğu ve Asya’da yaşayan Türk kökenli Müslümanları da teşkilatlandırmak için İGMG’yi kurdu. MTB’yi de inşa ederek tüm Müslümanların şuurlu bir teşkilatlanma yapılanmasına kavuşmasını sağladı. Erbakan, teşkilatlanmayı Müslümanların en önemli gücü ve İslam’ın emri olarak görüyordu. Bu gerçeği anlatırken hep “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; aranızda hiçbir şart altında tefrika yapmayın” (Ali İmran: 103) ayetini okuyordu.
Erbakan’ın 1969'da Adalet Partisi'nden milletvekili aday adaylığı Süleyman Demirel tarafından veto edilmişti. Konya'dan bağımsız adaylığı koydu ve açık ara farkla vekil seçildi. Ertesi yıl kurduğu Milli Nizam Partisi, 12 Mart 1971 Askeri Müdahalesi sonrası "laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" iddiasıyla kapatıldı.
1972'de Millî Selamet Partisi'ni (MSP) kurdu. 14 Ekim 1973 seçimlerinde yüzde 12 oy oranıyla 48 milletvekilliği kazandı. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP ile kurulan koalisyonda başbakan yardımcılığı yaptı. Kıbrıs Harekatı sonrası adanın tamamının ele geçirilmesi konusunda Ecevit ile görüş ayrılığına düştü.
12 Eylül sürecinde 'MSP'yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak' suçlamasıyla tutuklandı. 1981'de serbest bırakıldı. 1982 Anayasası gereğince 10 yıl siyaset yapma yasağı aldı. 6 Eylül 1987 halk oylamasıyla tekrar siyasete döndü. 11 Ekim 1987'de Refah Partisi Genel Başkanı seçildi.
1990’lı yıllarda artık iktidar yürüyüşü başlamıştı.
1991'deki genel seçimlerde oyların yüzde 16.9'unu alan Refah Partisi, Meclis'e 62 milletvekiliyle girdi.
94 seçimlerinde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok önemli belediyeyi kazandılar. Recep Tayyip Erdoğan ile İstanbul'u, Melih Gökçek ile Ankara'yı kazandılar. Bunun dışında Diyarbakır, Erzurum, Kayseri ve Konya gibi büyükşehirler de Refah Partisi'ne geçti.
Bir sene sonraki genel seçimlerde ise Refah Partisi oylarını yüzde 21'e çıkardı ve 158 milletvekili birinci oldu. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini Erbakan'a vermemek için çok uğraşsa da mecbur kaldı.
28 Haziran 1996'da başbakanlık görevine gelen Erbakan, 30 Haziran 1997'ye kadar sürdürdüğü görevi boyunca ekonomide attığı adımlarla halka nefes aldırdı.
Erbakan’ın başbakanlığı döneminde dış politikada da oldukça önemli adımlar atıldı. Bangladeş, İran, Endonezya, Malezya, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Türkiye'nin bir araya gelmesiyle, Türkiye Başbakanı Necmettin Erbakan'ın önderliğinde D-8 kuruldu. Teşkilat, Müslüman ülkelerin arasında ekonomi başta olmak üzere birçok alanda işbirliği sağlanmasını amaçlıyordu.
İslam alemiyle yakından ilgilenen Erbakan, acımasız saldırılara maruz kalan Bosnalı Müslümanların da başından beri yer aldı. Bosna ordusunun savunma ihtiyacını karşılamak için para ve silah yardımı yapan Erbakan, daha sonra Saraybosna’daki yağ fabrikasını roket ve silah atölyelerine dönüştürdü. Aliya İzzetbegoviç bir konuşmasında şunları söylemişti:
“Allah Erbakan’dan razı olsun. Başbakanken bize gizliden gönderdiği 50 silahla biz Sırp askerlerini vurduk. Sonra vurduğumuz askerlerin silahlarını ele geçirdik. O silahlarla tanklarını ele geçirdik ve daha sonra bağımsız Bosna’yı kurduk.”
Ancak tüm bunlara rağmen 28 Şubat darbesinin ayak sesleri de duyuluyordu. Türkiye'de manevi kalkınmayı sağlamak, adil düzeni kurmak, ağır sanayiyi gerçekleştirmek, İslam ülkeleriyle olan ilişkileri arttırmak, faizi kaldırmak, Türkiye'nin AB'ye girmesinin faydasız olması gibi birçok önemli görüş ve amacı olan Refah Partisi, statükoyu rahatsız etti. Ankara’yla birlikte cunta da harekete geçti. Doğru Yol Partisi’yle koalisyon yapan ve Refah-Yol Hükümeti’nin Başbakanı Necmettin Erbakan’a sürekli tehditler savurdular.
Çevik Bir, telefonuyla gazeteleri, yazarları ve kurumları hizaya sokmaya kalktı. Tek emriyle manşetleri değiştirdi veya usta gazetecileri işinden etti. Çevik Bir, 28 Şubat sürecinin bin yıl süreceğini iddia ediyordu.
Vural Savaş, post-modern darbenin yargı ayağını yürüttü.
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, 1995'te başbakanın düzenlediği alkolsüz yemek davetinde ısrarla kendisine rakı getirilmesini isteyerek sözde çağdaşlığını ispat ederek darbenin ilk sinyallerini veren isimlerden oldu.
Müslüm Gündüz de, 'Bu dinciler gelirse hepinizi kıtır kıtır keser' diyerek halkın bilinçaltına korku salmaya çalıştı.
Dönemin ana akım medyası Hürriyet liderliğinde darbe çağrıları yapıyor; Erbakan hakkında asılsız iddialar ortaya saçılıyordu.
Bu arada topluma eziyet çektirmek için ellerinden geleni de yapıyorlardı.
28 Şubat'ta okullara girmek isteyen başörtülü öğrenciler terörist muamelesi gördü. Binlerce öğrenci sırf başörtüsü yüzünden gözaltına alındı. İstanbul Üniversitesi'nde Rektör Kemal Alemdaroğlu ve yardımcısı Nur Serter öğrencileri ikna odalarına soktu ve zorla okula başörtüsüz girmeyeceklerine dair taahhütname imzalattı.
4 Şubat 1997'de asker kışlasından çıktı. Tanklar Sincan caddelerini dolaştı. Çevik Bir 21 Şubat 1997 günü, Washington’da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda “Sincan’da demokrasiye balans ayarı yaptık” diyecekti. 28 Şubat 1997'de 9 saat süren MGK'da temel eğitimin sekiz yıla çıkarılması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK'daki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istidat edilmelerinin önüne geçilmesi istendi. Bildirinin sonunda 'tavsiye edilir' kelimelerinin yerine 'yaptırım' kelimesi kullanıldı.
Erbakan, bazı ifadelerin çok sert olduğunu söyleyerek kararları imzalamadı. Demokratik sisteme destek için parti liderlerini ziyaret eden Erbakan, beklediği desteği göremedi. Erbakan, "Hükümet TBMM'de kurulur. MGK'da kurulmaz" açıklamasını yaptı.
Sonraki günlerde Cumhurbaşkanı Demirel, MGK kararlarını uygulamayanların sorumlu olacağını söyledi.
21 Mayıs 1997'ye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş 'laik cumhuriyet ilkesine ayrı eylemleri' gerekçesiyle Refah Partisi hakkında dava açtı. 8 ay sonra Refah Partisi kapatıldı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan'la birlikte Şevket Kazan, Ahmet Tekdal gibi isimlere siyaset yasağı getirildi.
Böylece, Milli Selamet Partisi’nden sonra Refah Partisi de cunta düzen yüzünden kapandı. Daha sonra Fazilet Partisi kuruldu. Erbakan’ın siyasi yasaklı olması nedeniyle Recai Kutan başkanlık etti.
Refah Partisi'ne dava açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş Fazilet Partisi'ne de kapatma davası açtı. İki yıla yakın süren dava sonunda Fazilet Partisi de kapatıldı. Ardından Saadet Partisi kuruldu.
11 Mayıs 2013'te yapılan 1. Olağan Kongre'de siyasi yasağı biten Necmettin Erbakan genel başkan seçildi. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle Erbakan'ın parti üyeliğinden ayrılmasını istedi. Bunun üzerine 30 Ocak 2004'te Erbakan parti üyeliğinden ve genel başkanlıktan istifa etti.
Ömrü boyunca hizmet etmek için çalışan Necmettin Erbakan böylece hayatının son yıllarını da siyasi yasaklı olarak geçirmek zorunda kaldı.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 27 Şubat 2011'de Ankara'da tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Vasiyet ettiği gibi resmi devlet töreni talep edilmedi. 1 Mart'ta Ankara'da Hacı Bayram Veli Camii'nde sabah namazı sonrasında cenaze namazı kılındıktan sonra cenazesi İstanbul'a getirildi. Öğle namazından sonra Fatih Camii'nde cenaze namazı kılındı. Cenazesi Zeytinburnu Merkezefendi Mezarlığı'na defnedildi. Mezarına sevenleri tarafından Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden getirilen topraklarla birlikte Kudüs, KKTC ve Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç'in mezarından getirilen topraklar serpilmiştir.
Erbakan'ın Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazı o güne kadar eşi görülmemiş bir kalabalığa tanık oldu. Fatih Camii'nden Zeytinburnu Kozlu Mezarlığı arasındaki yaklaşık 5,5 kilometrelik güzergah boyunca ilerleyen cenaze arabası, bu mesafeyi izdiham yüzünden saatler sonra tamamlayabildi. Erbakan’ın cenazesine resmi rakamlara göre 400 bin kişi katıldı. Ancak cami dışında kalan, Vatan Caddesi’ne kadar taşan kalabalıkta 1 milyona yakın kişinin olduğu tahmin ediliyor.
Türk siyasetinin gördüğü en naif isimlerden biri olan Necmettin Erbakan, siyasette kendisine tamamen zıt görüşe sahip olanlara bile yaptığı sabırlı izahlar halen daha örnek olmaya devam ediyor.
Gümüş Motor’un kurulmasından başlayarak 30 yılı aşkın süredir davasından taviz vermeyen Erbakan, 28 Şubat sürecinde de yapılan baskılara boyun eğmemek için uzun süre direndi. İç karışıklık çıkmaması için koltuğunu bırakmayı tercih eden Erbakan, siyasetten uzaklaştırıldığı dönemler de dahil olmak üzere vefatına kadar inandığı doğruları anlatmaya devam etti.