Yusuf Hemedânî, 1048 veya 1049 yılında Hemedan'da doğdu. 18 yaşındayken ilim tahsili için Bağdat'a gitti. Birçok önemli alimden ders aldı. Bağdat'ta kaç sene kaldığı ve buradan ne zaman ayrıldığı bilinmemektedir.

Yusuf Hemedânî, orta boylu, buğday benizli, kumral sakallı, zayıf bir zat idi. Eline ne geçerse muhtaçlara verir, kimseden bir şey istemezdi. Herkese karşı çok iltifat eder, yumuşak ve merhametli davranırdı. Yolda yürürken bile Kur’an-ı Kerim okumakla meşguldü. Hoş-dû denilen yerden camiye gelinceye kadar bir hatim okur, mescit kapısından Hasan Endâkî ve Hoca Ahmed Yesevi hanesine varıncaya kadar Bakara Suresi’ni okurdu. Geri dönerken Al-i İmran Suresi’ni bitirirdi. Arada bir yüzünü Hamedân’a çevirir ve çok ağlardı. Salmân-ı Fârisî’nin asası ile sarığı kendisindeydi. Her ay başında Semerkant alimlerini çağırarak onlarla sohbet ederdi. Bir taraftan köylülere ve yanına gelen herkese doğru din bilgilerini öğretmeye çalışır, insanlarla uğraşmaktan, onları yetiştirmek için çalışmaktan hiç sıkılmazdı. Diğer taraftan ağrılara ve yaralara ilaç yaparak herkesin d erdine deva bulmaya çalışırdı. Böylece maddi ve manevi hastalıkların tabibi, mütehassısı olduğunu ispat ederdi.

Talebelerine ve kendisini sevenlere dâimâ Hz. Muhammed ve Eshâb-ı kirâmın yolunda gitmelerini tavsiye ederdi. Kalbi, bütün mahlûkât için derin bir sevgi ile doluydu. Gayr-i müslimlerin evlerine giderek, onlara İslâmiyeti anlatırdı. Her şeye sabır ve tahammül eder, herkese karşı muhabbet gösterirdi. Altın ve gümüş esyâ kullanılmasına müsâde etmez, fakirlere zenginlerden daha fazla îtibâr ederdi. Zühd sâhibi idi. Dünyâ'ya ehemmiyet ve kıymet vermezdi. (Melâmetîik ve Kalenderîlik) Odasında hasır, keçe, ibrik, iki yastık ve bir tencereden baska bir şey bulunmazdı. Talebelerine, Dört Büyük Halife'nin menkibe ve fazîletlerinden bahseder, onlar gibi ahlâklanmalarını nasihat ederdi.

Daha sonra İsfahan'da hadis dersleri aldı. Fıkıh ve kelam tartışmalarından sıkılıp tasavvufa yöneldi. Tasavvuf eğitimine tamamladıktan sonra Merv'de bir tekke açarak irşad faaliyetine başladı. Tekkeye sufilerin yanı sıra alimler de geliyordu. Sürekli bu tekkede kalmayıp irşad için birçok şehre seyahat eden Hemedânî, 1112'de büyük vaiz ve sufi unvanıyla tekrar Bağdat'a döndü. Daha önce ders okuduğu Nizâmiye Medresesi’ndeki vaazları halktan büyük bir ilgi gördü. 1140'da Bağşur yakınlarında vefat etti. Mezarı bugün Türkmenistan sınırları içinde Merv yakınlarında olup Hace Yusuf adıyla bir ziyaretgahtır.

Yusuf Hemedânî birçok mürid yetiştirmiştir. Meşhur şair Senâî, Radıyyüddin Ali Lala’nın babası Şeyh Saîd Lala ve Ebû Sâlih Abdullah et-Tabakī er-Rûmî onun önde gelen müridleri arasında zikredilir. Altmış yıldan fazla süre insanları irşad eden Yusuf Hemedânî, Hâce Abdullah-ı Berakī, Hasan-ı Endâkī, Ahmed Yesevî ve Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî büyük veliler yetiştirdi. Bunlardan Ahmet Yesevi, Türkistan tarafına göç edip insanları irşad ederek büyük hizmetlerde bulundu. Yusuf Hemedânî bütün dostalırna talebesi Abdülhâlik-ı Goncdavânî’ye tâbi olmalarını söyledi. Kendisinden sonra bu talebesi insanlara doğru yolu gösterdi.

Bir gün bir kadın ağlayarak Yusuf Hemedânî’nin huzuruna geldi ve “Oğlumu Bizanslılar esir etmişler” dedi. Kadına ‘sabredin’ cevabını verdi. Kadın “Sabredecek halim kalmadı” sözleriyle karşılık verince, “Ya Rabbi! Bu kadının oğlunu esirlikten kurtar. Üzüntüsünü neşeye çevir” diye dua etti. Kadın dönünce oğlunu evinde buldu. Hayret etti. Oğluna, “Anlat evladım. Buraya nasıl geldin?” diye sordu. Oğlu, “Biraz evvel İstanbul’daydım. Ayaklarım bağlı olup başımda muhafız vardı. Aniden bir kimse geldi. Beni kaptığı gibi bir anda buraya getirdi” dedi.

Yusuf Hemedânî hakkında uygunsuz sözler söyleyip onu kötüleyen biri vardı. Bu durum Yusuf Hemedânî’ye intikal edince üzüldü ve “Yakında cezasını görür” dedi. Birkaç gün içinde o kimse eşkıyalar tarafından öldürüldü. 

Bir defasında da Yusuf Hemedânî insanlara vaaz ederken iki kimse gelip, “Sus! Yanlış şeyler söylüyorsun” dedi. Asıl siz susunuz. Size diri denmez” diye cevap verdi. O anda o iki kişi orada ölüverdiler.

Yusuf Hemedânî’nin böyle çok sayıda keramet ve faziletleri günümüze kadar nakledilmiştir.

Dinî emirlere son derece bağlı olan Yûsuf el-Hemedânî sahv ve temkini esas alan bir tasavvuf anlayışına sahipti. Nakledilen kerametleri olsa da o bunlara iltifat etmez, sekr ve vecdin tesiriyle zuhur eden ölçüsüz söz ve davranışları doğru bulmazdı. Nitekim Sevâniḥu’l-ʿuşşâḳ müellifi Ahmed el-Gazzâlî’nin bazı söz ve davranışlarını beğenmediği, “Eğer Hallâc mârifeti hakkıyla bilseydi ‘enelhak’ yerine ‘ene’t-türâb’ derdi” dediği bilinmektedir. “Bu devir geçer ve gerçek şeyhler ahirete göçerse selâmete ulaşmak için ne yapalım?” diye sorulduğunda, “Onların eserlerinden her gün sekiz varak okuyun” diye cevap vermiş, bu söz Ferîdüddin Attâr’ın Teẕkiretü’l-evliyâʾı kaleme almasına vesile olmuştur. Batınîler’le mücadele eden Selçuklu Hükümdarı Sultan Sencer’in Yusuf Hemedânî 'nin tekkesine 50 bin dinar göndermesi, bu dönemde diğer Sünnî âlim ve mutasavvıflar gibi onun da devlet tarafından desteklendiğini göstermektedir.

Yorumlar 19 Yorum Var
  • Şaşkın 22.03.2021 23:38
    Ne güzel insanlar rahmetullahi teala aleyhim ecmain
  • Hilmi ceylan 22.03.2021 23:14
    Mevlâm bu zatlara hakiki Evlat olmak nasip etsin İnşaAllah
  • vatandaş 22.03.2021 23:14
    ALLAH'ımızı en iyi tanıyan onlardır, onların hayatlarını okumak gerek.
  • Diyarlı 22.03.2021 22:05
    Bu evliyanın Diyarbakır'dada makamı var olarak biliyorum
  • yasin 22.03.2021 21:36
    bugünkü hocalara bakmak gerek :))
Daha fazla yorum görüntüle