Yeni Şafak Gazetesi Yazarı ve Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, bugünkü köşe yazısında yeni ekonomi modelini değerlendirdi. 1945'ten beri her ekonomik krizde acı reçetenin dar gelirli vatandaşlara içirildiğini kaydeden Öztürk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu gidişatı yıkmak istediğini yazdı. Öztürk'ün, "Geride kalma ihtimali olanları geride bırakmamak başarının ön şartı" başlıklı yazısı şöyle: 

Geride kalma ihtimali olanlarla, geride kalanları, yedeğimize almazsak, toplumsal huzurumuz kaçar.

Yapmak istediğimizi yapamayız! Zengin ile fakir arasındaki makasın daha çok açılmasını engelleyemeyiz.

Ne demek istiyoruz, biraz açalım.

Türkiye, gelişmekte olan ülkeler kategorisinden kurtulup, gelişmiş ülkeler seviyesine yükselmek istiyor. Bunun için de uzun zamandır hazırlanıyor.

[France 24: Erdoğan ne pahasına olursa olsun 'ekonomik bağımsızlık savaşı' başlattı] France 24: Erdoğan ne pahasına olursa olsun "ekonomik bağımsızlık savaşı" başlattı

[Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ekonomide müjde üstüne müjde: TL mevduatları için düzenleme...] Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ekonomide müjde üstüne müjde: TL mevduatları için düzenleme...

BOYNUMUZA GEÇİRİLEN İLMEK BAZEN GEVŞETİLİYOR BAZEN SIKILIYORDU

1945’ten sonra kurulan dünya düzeninde, Türkiye boynuna geçirilen ilmekten kurtulmak isteyen bir ülke artık.

“Türkiye’yi 1945’te Britanya’dan teslim aldık” diyen Amerikalılarla ortakları, o tarihten bu yana boynumuza geçirdikleri ilmek sayesinde bizi kendilerince ehlileştirdiler.

Zaman zaman yardım ederek, (Marshall Yardımları gibi) zaman zaman ambargolarla (Kıbrıs Barış Harekatı sırasında uyguladıkları ambargo gibi) ilmeği istedikleri zaman gevşetip, istedikleri zaman sıktılar.

İçerideki aparatlarıyla da her daim onların yedeğinde kalmamız için müdahale ettiler.

İçeriden müdahaleler (TÜSİAD’ın 79’daki gazete ilanlarıyla hükümeti düşürmesi gibi) bizi kontrol atında tuttular.

Amerika’nın başını çektiği kampın sadece ileri karakolu olabildik… İnsanlarımızı da onların emir eri yaptık.

Ucuz işgücü olarak onları kalkındırdık. Büyük bir pazar olarak onların ürettiklerini iştahlıca tükettik.

Ürettiğimizden çok daha fazlasını tükettiğimiz için de sürekli borçlandık.

Sermayemiz ve iş dünyamız onların acenteleri olarak kurguladık. Acentelik yapanlar, milli üretim yerine, montaj sanayiine yöneldi, (Örneğin, 1980’de Almanya’da üretimi durdurulan otomobil 1986’da Türkiye’de ‘En iyi yerli’ sloganıyla montajlandı) sermayemiz paradan para kazanmayı yeğledi.

SİYASETEN VE EKONOMİK OLARAK BAĞIMLI ÜLKE TÜRKİYE MODELİNDEN KURTULMAK

Siyaseten ne kadar bağımlıysak, ekonomik olarak da o kadar bağımlı olduk.

Kurgulanan siyaset ile siyaseten… Kurgulanan ekonomik model ile ekonomik bağımlılık yaşadık.

O yüzden, siyasette yaşadığımız her çalkantının arkasından onlar çıktı. Darbe sonrası, “Bizim çocuklar başardı” diyenler de onlardı, “Bu kez silahsız güçler yapsın” diyen de… 15 Temmuz gecesi, iç işgal ve darbe girişimindeki konseye “Yurta Sulh Konseyi” diyen de…

Siyaseti vesayet odaklarıyla kilitledikleri gibi, ekonomiyi de “acenteleri” eliyle kilitlediler.

Ne savunma sanayiinde ne yeni teknolojide adım atılmasına müsaade ettiler. (Uçak fabrikası kuran Nuri Demirağ’ın başına gelenler gibi… Silah fabrikası kuran Nuri Killigil’in başına gelenler gibi)

HER EKONOMİK KRİZİN YÜKÜNÜ GARİP GUREBAYA YÜKLEDİLER

Her ekonomik kriz sonrası IMF’in “acı reçetesi”ni vatandaşa içirdik. Yoksul daha yoksul, zengin daha zengin oldu.

Bu ülke 2001 krizine giderken, “Vah memleketime” diyenler, “Ülke batıyor” diyenler aynı saatlerde, bankaların içini boşaltmakla meşguldü. Dövizi de ucuza kapattılar, devlet kredilerini de.

Yükü yine geride bırakılanın sırtına vurdular.

Geride kalanlar, yollarda perişan oldu. Kervanın başını tutanlar, yüklerini tutup yürüdü gitti.

GERİDE KALANLARA, GERİDE KALMA İHTİMALİ OLANLARA POZİTİF AYRIMCILIK ZAMANI: ZENGİNDEN ALIN FAKİRE VERİN

AK Parti iktidarının ve Erdoğan’ın siyasetinin temelinde geride kalanlar var. Erdoğan her kesimden oy alabilen, her kesimden destek gören bir lider. Ama 20 yıllık iktidarında oy aldığı en yüksek toplumsal kesim geride kalan ya da geride kalma ihtimali olan dar gelirliler, orta gelirliler.

Şahit olduğum bir örnek vereyim: 15 Temmuz’dan hemen sonra bir cenazede Sayın Erdoğan’a, “Nasılsınız” dediğimde, o an caminin etrafındaki binaların balkonlarındaki vatandaşlarımızı gösterip, “Bu aziz milletimizin duası ve desteği ile hamdolsun dimdik ayaktayım” demişti.

Bu yüzden iktidarı boyunca o kesimin refah payını hep artırdı. Artırmak için çalıştı. Bunu da sadece onlardan oy aldığı için değil, topyekun refaha erişmiş bir Türkiye mefkuresi için yaptı.

Bugün hem dayandığı toplumsal kesimin ekonomik refahı için hem ekonomik bağımsızlık için bir final yaşanıyor. Bu günlerde, o kesime karşı daha pozitif ayrımcılık yapma zamanı. Asgari ücrete yapılan zam, emekliye, memura da verilmeli. Dar gelirlilere yönelik sosyal destekler artırılmalı ki toplumsal düzenimiz bozulmasın.

Erdoğan bize, 1945’ten bu yana boynumuza geçirilen ilmeği söküp atmayı vaat ediyor. Vaadinin gerçekleşmesi için desteğini hiç bir zaman esirgemeyen kesimleri ihmal etmeyeceğine inanıyoruz.

Ama o ilmeği boynumuza geçirenlerin içerideki acenteleri bugünlerde hop oturup hop kalkıyor. Buraya da dikkat kesiliyoruz!

TÜSİAD, “YATIRIM, ÜRETİM, İSTİHDAM” DİYENE KARŞI GELİYOR!

TÜSİAD’ın, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “konuşsanıza” çıkışı sonrası yaptığı açıklamayı tam da bu meyanda düşünüyoruz.

Garip olansa, 1979’da karşı oldukları Ecevit ve CHP iktidarını düşürmek için “serbest piyasa, üretim, istihdam” filan diyen TÜSİAD bugün Ecevit’in koltuğunda oturan Kılıçdaroğlu’nun suflesiyle, “yatırım, üretim, istihdam, ihracat” diyen Erdoğan’ı hedef alıyor.

Takdir arif milletimizin!

Yorumlar 0 Yorum Var