Dertli kahramanların rotasını kalemiyle umuda çeviren bir hikayeci Mukadder Gemici. 1974 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Kurgu karakterlerini sabır, tevekkül ve şefkatle okurlarına taşıyan Gemici Radyo Sinema Televizyon Yayıncılığı ve İşletme lisanslarının ardından Kanal7 televizyonunda yapımcı, yönetmen ve metin yazarı olarak görev aldı. Yazarın ilk hikayeleri 2009'da Dergah Dergisi'nde yayımlandı. İlk kitabı Asla Pes Etme ile Türkiye Yazarlar Birliği Hikaye Ödülü ve ESKADER Yılın Hikayecisi Ödülü'nü aldı. 

Gemici, 2021 yılında Necip Fazıl Hikaye Ödülü'ne layık görüldü. 

Haber7'nin sorularını yanıtlayan Gemici, hikaye yolculuğunu anlattı. Şahit olduğu olayları yazıp çekmecesine attığını belirten Gemici, Mustafa Kutlu'nun telefonda kendisine, "Yazdıklarını topla gönder" dediğini, kendisinin ise, "Ne gerek var" diye tepki verdiğini söyledi. Gemici, ilk kitabının bu şekilde yayımlandığını anlattı. 

Ödülü aldığınızda neler hissettiniz? 

Daha önce de ödül almıştım. Ödüllerin hep bir mesuliyet duygusu getirdiğini düşünürüm. Ödül sorumluluk demek. Hele Necip Fazıl adına verilen bir ödülü alıyorsanız hem onun fikir dünyasına yakın olmanız hem de o isimin size yükleyeceği sorumluluklar için daha fazla gayrette bulunulması gerektiğini düşünüyorum.  

Bir yazar için ilk kitabın önemi nedir?   

Ben yazmaya çok geç başladım. İlk başladığım zamanlarda bir hikaye görüp yazıp sadece çekmeceye atıyordum. Bu hikayeler ‘Dergah’ dergisinde yayınlanmaya başladı. Yakınımda olan birkaç kişiye okuttuğumda ‘Bunlar iyi hikayeler. Sen gönder Mustafa Kutlu’ya’ dediler. Gönderdim. Aradan 2 yıl gibi bir zaman geçti. Bir tane de uzun hikaye yazmıştım. Ki onun çekirdeği de aslında bir senaryoydu. Fakat o bir dergide yayınlanmayacak kadar uzun bir hikaye. Mustafa Bey bana, ‘Sen bu yazdıklarını toparla gönder’ dedi. Ben kitabı dosya şeklinde hazırlayıp gönderdim. Kitap yayınlandı. Beni röportaj için aramaya başladılar. İlk kitaptan sonraki dikkat bile silkinmeme neden oldu. Sonrasında yazar olup olmayacağınız ikinci kitap ile ortaya çıkıyor. Birinci kitap ile ikinci kitabın arası epey uzundur. Normalde herkes yılda bir, iki yılda bir kitap yayınlar. O noktada hadi kitap çıksın diye bir gayretin içerisine hiç düşmedim. İyi yazdım mı? İçime sindi mi? Daha iyisi ne? Benim çarklar öyle dönüyor açıkçası. İkinci kitaptaki o arayıp bulma ve bir şeyleri olgunlaştırmak için 7 iklim dolaştım.  

Sorumlulukların yanında nasıl yazmayı başarabildiniz? 

Tadına varıldığı anda o sizi bırakmıyor. Aynı zamanda çok da nazlı bir sevgili. Yaş ilerledikçe de kıskançlaştığını düşünüyorum. Daha çok kendisi ile hem hal olmanızı istiyor çünkü okuyup biriktirdikçe daha az bildiğinizi düşünüp o dünyaya gitmeyi düşünüyorsunuz.  

Yazmak isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz? 

Yazmak isteyen arkadaşlarımız tembel değillerse imkanlar çok fazla. Öncelikle meşakkatten kaçıyor birçoğu. Gençlerimizin birçoğu iş olduğunu bilse dünyaya gelmeyeceklermiş. Gençlerimizin çoğunda haz noktasıyla arasındaki mesafe çok kısa. Hemen ulaşmak istiyorlar. Ona ulaşınca bir sonraki haz noktası oluyor ve tekrar ona gitmek istiyor. Yazmak hiç böyle bir şey değil. Yazmanın zevki var ama bu meşakkatli bir zevk. Yazmak isteyen gençler için pek çok belediyenin sunduğu farklı imkanlar var. Bunların peşine düşecekler. Mesela atölyeler var. Ben atölyelerden yazar çıkar mı çıkmaz mı tartışmasına girmem. Ama atölyelerde bir insana doğru cümle bilgisinin verildiğini düşünüyorum. Öyle ya da böyle bir ufuk açıldığını düşünüyorum. Bunu kendi öğrenci tecrübelerimden biliyorum. Orada yapabileceğiniz küçük bir dokunuş yeterlidir. Çağımızda çevre etkisinin çok yoğun olduğu bir dönem. Bilgi kaynağına ulaşmak çok kolay ama aynı zamanda çok zor. Kalabalık bir bombardıman altında olunca. Çok ve çeşitli okumaları gerekiyor. Eğer yazmaya niyetleri varsa edebiyat dergilerinden birine abone olmalarını tavsiye ederim. Hatta önce bütçeleri el verdiğince birkaç dergi alıp hangisinin kendilerine daha yakın olduğuna baksınlar.  

Türk Edebiyatında sizin en beğendiğiniz örnekleler hangileri? 

Dil bir yurt. En önemli korunması gereken şey. Dili korumadan başka hiçbir şeyi koruyamayız. Milli edebiyat geleneğinin vardığı noktada kristalleşmiş bir Türkçe var. Bu Türkçe hala yitik bir hazine. Keşfe açık. Bunlara ulaşmak da çok kolay. Özellikle delikanlılar için söylüyorum, iş oyunun başından kalkıp o kitabı okumakta. 

Yorumlar 1 Yorum Var
  • reisin fedaisi 20.01.2022 15:39
    değerli güzel insanlar az bulunur