2013 yılında Irak, Amerika işgali sonrası neredeyse her gün bombaların patladığı istikrarsız bir ülkeye dönmüş, Suriye'de iç savaş başlamış, Mısır'da ise darbe olmuştu.
İşte o günlerde İsrailli Gazeteci David Weinberg, Irak Suriye ve Mısır ordularının etkisiz hale geldiğini anlatıyor; Libya, Tunus ve Ürdün'ün ise iç çatışmalarla sarsıldığından bahsediyordu.
Ve "Bu bölgelerden İsrail'e tehdit gelmeyecek, bu günlerin keyfini çıkaralım" diyordu.
İsrailli gazeteci haklıydı.
Orta Doğu ülkelerinde İstikrar demek, İsrail için panik ve endişe demekti.
Bölge ülkelerini bir şekilde istikrarsızlaştırmayı başaran siyonist akılın direncini kıramadığı tek ülke vardı, o da Türkiye'ydi.
Aradan 3 yıl geçti.
16 Mayıs 2016 tarihinde Amerika'nın dünyaca ünlü gazetesi New York Times, çarpıcı bir haritayla çıktı okurlarının karşısına.
Haritada Türkiye 4'e bölünmüştü.
Skyet-Picot'un 100. yıl dönümünde yeniden gündeme getirilen o harita, dönemin Amerika Başkanı Woodrow Wilson tarafından hazırlanmış;
Osmanlı topraklarının paylaşımına alternatif sunulmuştu.
New York Times, skandal haritayla birlikte bir de soru sordu okurlarına..
"1920'lerde sınırlar bu şekilde çizilseydi Ortadoğu kurtarılabilir miydi?" diye.
New York Times'ın bu haberi, bölgede yıllardır planlanan kirli oyunun itirafı niteliğindeydi aslında.
2 ay sonra hain 15 temmuz darbe girişimi yaşandı Türkiye'de.
Çünkü bu topraklarda istikrar istemiyorlardı.
Aziz Türk milletinin feraseti ve cesaretiyle engellendi darbe girişimi.
Oyunları bozuldu.
Ancak elbette pes etmediler..
2019 yılının Aralık ayında, şu anki Amerika Başkanı Biden'ın çarpıcı bir açıklaması oldu Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında.
En önemli cümlelerinden biri "Erdoğan'ı darbeyle değil, seçimle değiştireceğiz' ifadesiydi.
"Erdoğan'ı devirmek için muhalefeti desteklemek gerektiğini" söyledi Biden.
Yine 2019 yılında, dönemin Amerika Başkanı Donald Trump, Amerikan askerlerinin Suriye'den çekilebileceklerini söylemiş, ancak takvim belirtmemişti.
1 yıl sonra görevden ayrıldı.
Yerine gelen Biden ise Orta Doğu'da Trump'ın aksine, Amerikan varlığının bölgeki devamlılığından yana politika benimsedi.
Türkiye'nin karşısında, özellikle Suriye'de PKK/YPG terör örgütüne verilen destek, arttırılarak sürdürüldü.
Şimdi günümüze dönelim.
Gazze'de soykırım sürecini yaşadığımız şu günlerde İsrail'in ateşi Orta Doğu'ya yayma çabasını görüyoruz.
Tel Aviv, Arz-ı Mevud hedefini sıklıkla dile getiriyor.
Yani, Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye, Suudi Arabistan, İran ve Türkiye topraklarında gözleri var siyonistlerin.
Bölgede hedeflerine uymayan, istikrarla güçlenmeyi sürdüren, bölgesel güç olarak üstünlüğünü kabul ettirmiş bir Türkiye var karşılarında.
Amerikalı eski Albay Douglas McGregor'ın yaptığı açıklama gündemde oldukça yankı uyandırdı.
McGregor, PKK/YPG'ye verilen desteğin asıl nedenini itiraf etmiş, "Türkiye'ye saldırmaları için güçlerimizi hazırlıyoruz. PKK ve birçok örgütü Türkiye'ye saldırmaları için teşvik ediyoruz." demişti.
Bu aslında bilinen bir gerçekti.
Ancak McGregor'ın o konuşmasında sarfettiği bir diğer cümlesi daha ilgi çekiciydi.
"Erdoğan, İsrail'e yönelik çok sert çıkışlar da yapsa ondan hiç hazetmese de ülkesini ısrarla savaştan uzakta tutmaya çalışıyor" demişti.
Yani Amerika ve İsrail'in, Türkiye'yi savaşa çekme gayreti içerisinde olduğunu itiraf etmişti aslında..
Peki sahada bu tezi destekleyen neler oluyor?
Batı kanadıyla başlayalım.
Amerika'nın uzun zamandır Yunanistan'a çok büyük bir yığınak yaptığını biliyoruz.
Önceki dönemin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, bu askeri yığınak hakkında Yunan ve ABD'li makamlarla görüştüklerini anlatmış;
"Diyoruz ki bu silahlanma ne için? Normal savunma için çok fazla, Türkiye için çok az." değerlendirmesinde bulunmuştu.
Doğu'ya gelelim..
Azerbaycan'ın galibiyetiyle sonuçlanan 2. Karabağ Savaşı'nın ardından, Ermenistan'dan bölge ülkeleriyle, özellikle Türkiye ile ilişkilerde ılımlı mesajlar gelse de Amerika ve Fransa başta olmak üzere, batılı ülkelerin Ermenistan'a askeri destek vermeleri dikkat çekiyor.
Güney'de PKK/YPG sorunu hala çözülmüş değil.
Irak ile terörle mücadele konusunda ortak atılan önemli adımlar var, burada Ankara ve Bağdat hattında anlayış farklılıklarının giderildiği görülüyor.
Ancak Suriye meselesinde, her ne kadar Esed rejimi ile Ankara arasında çıkar paralelliği bulunsa da Amerika'nın kördüğüm oluşturduğunu görüyoruz.
Daha önce kilitleri operasyonlarla aştık.
Şimdi korsan seçim tiyatrolarıyla meşruiyet kazandırılmak istenen bir PKK/YPG gerçeğiyle, karşı karşıyayız.
Son olarak Gazze meselesine bu çerçeveden bakalım.
Amerika daha yeni 20 milyar dolarlık silah yardımı yaptı İsrail'e.
CENCTOM bünyesindeki Amerikan askeri sayısı 40 bini aştı.
Elbette Amerika, İsrail'in güvenliğini temin etmek için gerçekleştiriyor bölgedeki tüm hamlelerini.
Fakat, ateşkes müzakerelerinin konuşulduğu, Gazze'yi hayalet kente dönüştüren bir İsrail'in, bu denli büyük silah yardımları ile neye hazırlandığı meçhul değil mi?
Belki de Amerika seyahatinde, Kongre'de dakikalarca alkışlanan katil İsrail Başbakanına, savaş sözü verilmiştir?