AK Parti İstanbul Milletvekili Sena Nur Çelik Kanat, TBMM’deki görüşmelerde yaptığı açıklamasında, “Gönül coğrafyamızın bir kısmı defalarca soykırıma uğradı.” dedi.
Genel Kurulda milletvekilleri, bütçe kanunu teklifinin 14. maddesi üzerinde görüşlerini dile getirdi. AK Parti İstanbul Milletvekili Sena Nur Çelik Kanat açıklamalarda bulundu.
AK Parti İstanbul Milletvekili Sena Nur Çelik Kanat, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada kültürel mirasın korunmasının bir egemenlik meselesi olduğunu vurguladı. Ayasofya'nın açılışını ve yurt dışındaki restorasyonları anlatan Çelik Kanat, "Tarih ve medeniyeti hakkıyla anlayamazsak gelecek rotamızı çizemeyiz" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri sırasında AK Parti Grubu adına söz alan İstanbul Milletvekili Sena Nur Çelik Kanat, kültürel mirasın korunması, tarih bilinci ve Türkiye'nin medeniyet tasavvuru üzerine kapsamlı bir konuşma yaptı. Çelik Kanat, AK Parti iktidarının en büyük dönüşümü, milleti medeniyet yürüyüşünden koparan yabancılaştırma politikalarına karşı gerçekleştirdiğini belirtti.
Sena Nur Çelik'in açıklamaları şu şekilde;
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti en büyük dönüşümü, milletimizi medeniyet yürüyüşünden koparmak için yıllarca uygulanan yabancılaştırma politikalarına karşı tarih ve kültür mirasına sahip çıkarak gerçekleştirmiştir. Milletimizin özgüvenini ve tarihin bilincini yeniden ayağa kaldırmıştır. Bu büyük medeniyet uyanışının mimarı, binlerce yıllık Türk-İslam medeniyetinin sonsuz hazinelerini Batı'nın imitasyonlarıyla değiştirme ihanetine 'dur' diyen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dır. Onun bu milletin hafızasına, kimliğine ve istikbaline dair yürüttüğü sessiz ama devasa mücadele, bir eve dönüş hikayesidir. Çünkü dil nasıl varlığın eviyse, kültür de bir milletin evidir. Ancak orada gerçeklerini inşa edecek düşlerini kurar insan. Ve gelecek, düş kurma yeteneğini muhafaza eden milletlere aittir yalnızca.
Biz öteleri düşlediğimiz için, Orta Asya'dan yıldızlara yürümeyi hayal ettiğimiz için türkülerimize, efsanelerimize, eserlerimize ve şehirlerimize sinmiş bir hakikat var. Gerçeklerimiz hayallerimizle dört nala gider. Değerli milletvekilleri, tarih ve medeniyeti hakkıyla anlayamazsak gelecek rotamızı da çizemeyiz. Bizler tarih sahnesinde 2 bin yıllık bir yürüyüşün, 16 devlet kurma iradesini göstermiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Orta Asya'dan Anadolu'ya, Selçuklu ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan uygarlık ve tarihsel sürekliliği olan bir bütün olarak kavrayan; gücü adaletle, siyaseti hikmetle, devleti insanla buluşturan medeniyet tasavvurumuz büyük bir hafıza haritası üretmiş; kültür, edebiyat ve sanat eserleri ortaya koyarak gönül coğrafyamızda ortak bir duygu dünyası oluşturmuştur.
Sayın milletvekilleri, kültür ve tarih bilinci bir milletin egemenlik ve istiklal meselesidir. Tarih bize şunu öğretmiştir: Bir milleti yok etmek isteyenler önce hafızasına saldırır. Sevr Antlaşması'nın 421. maddesiyle emperyalistlerin Osmanlı'ya kendi yazdıkları eski eser yasasını dayatmaları ve kültürel mirasımızın yabancı bir komisyonun denetimine verilmesini istemeleri bunun en somut örneğidir. Hafızasına hükmedemedikleri bir milleti asla esir alamayacaklarını bildikleri için hedefleri yalnızca topraklarımız değil, kültürümüz ve medeniyetimizdi. İşte bugün biz, ihya ettiğimiz her ecdat yadigarı eserle aslında Sevr'in o zihniyetini parçalayıp atıyoruz.
Ayasofya Camii'nin, Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesiyle 86 yıl sonra yeniden Fatih'in emanetine uygun olarak ibadete açılması, sadece bir mekanın değil, işte bu kültürel egemenlik iddiasının da kıyamıdır. Ayasofya'nın zincirlerinin kırılması, "Bu toprakların, bu mirasın, bu hafızanın sahibi ve hakimi biziz" demenin en gür sedasıdır. Tek parti döneminin geçmişle gelecek arasındaki köprüyü yıkan o marazi redd-i miras anlayışı bizlere ağır bedeller ödetmiştir. Kültür ve tarih mirasımızı bir yük ve gerilik olarak gören o zihniyet, binlerce tarihi eserimizin tahrip edilmesine, arşivlerin hurda kağıt niyetine satılmasına ve hafızanın silinmesine yol açmıştır. Bu kültür yıkımını onarmak için iktidara geldiğimiz günden beri bu zihniyetle mücadele ediyoruz. Kurtuluş Savaşı nasıl işgale karşı verilen bir bağımsızlık mücadelesiyse, bugün kültür ve tarih mirasını korumak da milletin hafızasının bağımsızlığı mücadelesidir.
Yahya Kemal'in "Kökü mazide olan ati" şiarını bugünü kuran ve yarını inşa eden en büyük güç kaynağımız olarak görüyoruz. Bu alanda yürüttüğümüz çalışmalar basit bir restorasyon faaliyeti değil; milletimizin kimliği silinmesin, bu coğrafyada kurduğu düş yarım kalmasın diye varoluşsal bir mücadeledir. Kıymetli milletvekilleri, bu alanda Cumhuriyet tarihimizin en büyük ihya hamlesini gerçekleştiriyoruz. 5 bin 927 tarihi eserimizi ihya ederek vakıf medeniyetimizin şehir tasavvurunu ayağa kaldırdık. Arkeolojik keşiflerde dünyada ilk sıralarda yer alıyoruz. Göbeklitepe ve Taş Tepeler'de ortaya çıkan bulgular dünya tarih yazımını değiştiriyor. Yakın zamana kadar geri plana itilen Türk-İslam arkeolojisini hayata geçiriyoruz. Biz Nurettin Topçu'nun "Büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır" sözündeki hikmete inanarak Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı'ndaki o şahideleri ayağa kaldırdık. Çünkü o taşlar bu topraklardaki tapu senetlerimizdir.
İslam medeniyetinin en büyük entelektüel birikimi olan 760 bini aşkın yazma eseri koruma altına alarak Rami Kütüphanesi bünyesinde kurduğumuz kitap şifahanesinde tedavi ederek erişime açıyoruz. Yurt dışına kaçırılmış 13 bin 377 kültür varlığımızı ülkemize geri getirdik. Değerli milletvekilleri, bizim kültür ufkumuz sınırlarımızla kaim değildir. Sayın Cumhurbaşkanımızın "Türkiye Türkiye'den büyüktür" sözünün manası, bu medeniyet havzasındaki tarihi sorumluluğumuzdur. Gönül coğrafyamızdaki tarih, kültür mirasımız dış politikamızın da pusulası ve yumuşak güç kaynağıdır. Bu mirasa sahip çıkmak, askeri ve ekonomik ittifaklardan daha kalıcı, ortak hafıza ve kimlik temelli ittifaklar üreterek ülkemizi coğrafya merkezli bir aktör olmaktan çıkarıp medeniyet tasavvuru merkezli bir güç haline getirmiştir.
SINIRLARI AŞAN KÜLTÜR DİPLOMASİSİ
Bu sayede Balkanlar'dan esen rüzgarın yönünü takip edebiliyor, Orta Doğu'daki dengeleri yönetebiliyor, Orta Asya'da stratejik ortaklıklar oluşturabiliyoruz. 20. yüzyılın başlarında hüzünle elveda dediğimiz Balkanlar'a yeniden merhaba demenin derin bir tarihi anlamı var. Mostar'da ve Vişegrad'da birliğin sembolü olan köprüleri yeniden inşa ederken verdiğimiz mesaj açıktır: Müslüman topluluklar Balkanlar'ın tarihsel, kurucu ve kalıcı unsurlarıdır. Orhun Yazıtları'nın altyapısını güçlendirirken Türk adını taşa ilk kez kazındığı bu hafızayı koruma altına aldık. Hoca Ahmet Yesevi Külliyesi'ni ihya ederek Yunus Emre ile tekrar birleştiren bir manevi anlam hattı kurduk. Karabağ'ı özgürlüğe kavuştururken, Şuşa'da yükselen ezan sesleriyle Türk dünyasının ortak hafızasını yeniden canlandırdık. Manevi ve tarihsel hatları yeniden kurarken Türk Devletleri Teşkilatı ile bu ortak iradeyi jeopolitik bir güce dönüştürdük.
Filistin'de ecdat yadigarları eserleri ihya etmek ve Mescid-i Aksa arşivlerini korumak için yaptığımız çalışmalarla Selahaddin Eyyubi'nin hatırasını yaşayan bir motivasyona dönüştürdük. Şam'da Muhyiddin İbnü'l-Arabi Külliyesi'ni ve Osmanlı Türk Şehitliği'ni restore ederek hakikati ve onun muhafızlarını tekrar şehrin hafızasına kazıdık. Libya'da, Trablus ve Misrata'da ecdat yadigarı camileri ve medreseleri restore ederek Osmanlı mirasını, Atatürk'ün Trablusgarp Savaşı'ndaki izlerini ve Ömer Muhtar'ın direniş ruhunu Doğu Akdeniz'de yön tayin eden tarihi bir zemine dönüştürüyoruz. Sudan'ın, Sevakin Adası'nda Osmanlı eserlerini ihya ederek Kızıldeniz'in tarihi ticaret yollarında Türkiye'nin tarihi varlığını görünür kılıyoruz. Etiyopya'da Necaşi Türbesi'ni ihya ederek Peygamber Efendimizin "Orada zulüm yoktur" diyerek işaret ettiği İslam tarihinin ilk hicret yurdu Habeşistan'ın adalet mirası üzerinden İslam dünyasının ortak hafızasına sahip çıkıyoruz.
Gönül coğrafyamızın birçok bölgesi defalarca kültürel soykırıma uğramıştır. Filistin'den, Kırım'a ve Doğu Türkistan'a kadar yaşananlar, bize bir milleti yok etmek isteyenlerin camileri, mezarlıkları ve arşivleri hedef alarak, şehirlerin isimlerini değiştirerek, dili ve inancı baskı altına alarak hafızanın ve kimliğin silinmesi yoluyla kültür ve tarih yıkımı yaptığı gerçeğini bir kez daha göstermiştir. Türkiye, kültür mirasını savunmanın mazlumların hakkını savunmak olduğunun bilinciyle bu saldırılara karşı durmaktadır. Bu duruş sadece insani ve politik bir tutum değil, tarihsel sorumluluğumuzun doğal sonucudur.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın vurguladığı gibi bekamıza yönelik en büyük tehdit siyasi ve ekonomik zorluklar değil; coğrafyamızla, kimliğimizle ve tarihteki yerimizle ilgili medeniyet tasavvurumuzu yitirme tehlikesidir. Türkiye Yüzyılı hedeflerine adım adım ilerlerken ayaklarımızı binlerce yıllık medeniyet temellerimize sağlam basarak nesillerimizin kimliğini ve ülkemizin dünya sahnesindeki yerini tahkim etmeye devam edeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclis'i saygıyla selamlıyorum.