Faruk Aksoy'un Ülke Tv ekranlarında sunduğu Arka Plan programına konuk olan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergün Yıldırım, son günlerde tartışma konusu olan 'İstanbul Sözleşmesi' konusunda çarpıcı tespitlerde bulundu.

rof. Dr. Ergün Yıldırım, İstanbul Sözleşmesi'nin dilinde bir problem olduğuna dikkat çekti. Yıldırım, sözleşmenin kadın şiddetini cinsiyet temelinde ele alan bir perspektif ile olaya yaklaştığını, sözleşmenin toplumumuza cinsiyet kimlik kavramını dayattığını söyledi.

İşte Prof. Yıldırım'ın o sözleri:

Ben bir yıldan beridir bu konu üzerinde zaman zaman yazı yazıyorum. Sözleşmeyi de defalarca okudum. Fakat sözleşmenin içeriğinden öte artık sözleşme ile ilgili oluşan bir algı var, ve bu algı daha fazla önem kazandı. Toplum da bunu etrafında seferber oldu. Çünkü özellikle yerel yönetimlerde oluşan ittifakların, CHP ve HDP ile birlikte cinsiyet ve cinsellik etrafında eşcinsellik ile homoseksüellikle LGBT ile ilişkili olarak yapılması. Yine Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bazı toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde projelerin uygulanması. Bütün bunlar daha çok muhafazakar kesimi endişeye sevk etti. Yani "Toplumun değerlerinde ciddi sapmalar oluyor, bu toplum nereye doğru gidiyor, çocuklarımızın başına yarın neler gelecek" gibi ciddi endişeler oluştu. Bunu kaynağı nedir diye tartışmalar yapılırken bir yönüyle İstanbul Sözleşmesi tutunacak bir metin haline geldi. 

"SÖZLEŞMEYİ SİYASİ ARGÜMAN OLARAK KULLANIYORLAR"

İstanbul Sözleşmesi sadece içeriklerle tartışılan bir metin olmaktan çıktı, bizim kültürel değerlerimizle, aile anlayışımızla, namus anlayışımızla, mahremiyet bilincimize aykırı olan ve gençliğe yönelen bir trans cinsiyet kültürü söyleminin üstün hale gelmesi neticede insanları kaygılandırdı. Muhafazakar kesimde bence ortalama olarak bir uzlaşma var. Muhafazakar STK'ların ezici bir çoğunluğu bu sözleşmeye karşı bir tutum sergiledi. Ama bunun  yanında muhafazakar kesim içinde olan, daha çok siyaset içerisinde yer aldığı için önemsenen KADEM gibi bir kuruluş da bunu savundu. Muhafazakar kesimin dışındaki çevreler de farklı bir siyasi tartışmaya çevirdiler. İstanbul Sözleşmesini aile, cinsiyet, cinsellik ve diğer konularla tartışmak yerine onlar da burada bir muhalefet üretme çabası ortaya koydular. AK Parti'nin içindeki düşük muhalif duruşu da büyük bir problem varmış gibi göstermeye çalıştılar. 

"DİL PROBLEMİ VAR"

Bence burada bir dil problemi var. Burada kadın şiddetini cinsiyet temelinde ele alan bir perspektif var. Bütün olarak baktığımızda burada aile kavramı yok. Kadın şiddetini oluşturan diğer etmenler, alkolizm gibi, madde bağımlılığı gibi, psikiyatrik durumlar gibi durumlar yok. Dolayısıyla sözleşmede cinsiyet bakış açısı temelinde mücadele etme tutumu var. Sorun da burada çıkıyor. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği demek tamamı ile doğuştan gelen cinsiyeti yok sayıp cinsiyetin sonradan kazanıldığını savunmaktır. 

"BU SÖZLEŞME TEK BAŞINA İŞLEYEN BİR SÖZLEŞME DEĞİL"

Bu sözleşmede mesela cinsel yönelim ve cinsel kimlik kavramları öne çıkıyor. Bu kavramların ne anlama geldiği, yine bu sözleşmenin bağlı olduğu Birleşmiş Milletler'in ilgili sözleşmelerine baktığımız zaman daha iyi anlıyoruz. BM'nin cinsel kimlik belgesi ile birlikte İstanbul Sözleşmesi bir fonksiyon icra ediyor. Nitekim biz bu 'Herkes eşit ve özgür doğar' denen BM sözleşmesine baktığımız zaman, cinsel yönelim ve cinsel tercih açık bir biçimde gay, lezbiyen vs.'leri de kapsıyor. Sonuç olarak bu metin kadına yönelik şiddeti engellemek açısından önemli bir takım önlemler ortaya koymakla beraber, toplumsal cinsiyet eşitliği felsefesini benimsiyor. Bir sorun daha var, bu sözleşmede 18 yaşın altındakilere kadın denecek diyor.

Yorumlar 0 Yorum Var