Yeni Şafak Gazetesi Yazarı ve Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, bugünkü "Sosyal Medya Yasası’nı gerektiği gibi çıkartmazsanız iç barışımız tehlikeye girer" başlıklı yazısında, mevcut sosyal medya yasasının yetersiz olduğunu vurgulayarak, "Dünya ekonomik krizi Türkiye’yi de vuruyor. Tamam. Ama Türkiye’yi en az ekonomik kriz kadar vuran başka bir faktör daha var: Yalan..!" diyerek yasanın yeniden düzenlenmesini önerdi.

Hasan Öztürk'ün bugünkü köşe yazısı şu şekilde: 

Geçtiğimiz hafta, özellikle temel tarım ürünlerinin pahalılığının önüne geçilmesi için iki öneri yapmıştık. Bunlardan ilki, iç piyasa arzı için gerekirse bazı ürünlerin ihracına kısıtlama getirilmesi önerisi… İkincisi ise, 2018’den bu yana çıkartılamayan Hal Yasası’nın bir an önce tüketici lehine çıkartılmasıydı.

Bugün size, en az bu iki konu kadar önemli, başka bir öneride daha bulunmak istiyorum.

Dünya tedarik zincirinin kırıldığı, üretimde aksamaların yaşandığı, enerji fiyatlarında olağan üstü artışların olduğu bir dönemde dünya ekonomik krizi Türkiye’yi de vuruyor. Tamam.

Ama Türkiye’yi en az ekonomik kriz kadar vuran başka bir faktör daha var: Yalan..!

[Manipülasyon diz boyu: Peki sosyal medya yasasına ne oldu?] Manipülasyon diz boyu: Peki sosyal medya yasasına ne oldu?

SOSYAL MEDYA YALAN MAKİNASI OLMAKTAN ÇIKARTILMALI

Yalanın yayıldığı ana mecra ise maalesef “sosyal medya” ağları.

Türkiye’nin bir sosyal medya yasası var. Eleştiriye muhtaç. Eksiği çok fazla. Sosyal medya tekellerinin lehine çalışan bir yasa bu.

O yüzden özellikle “trol hesaplar” ve “yalan paylaşımlar” üzerinden yeni bir düzenleme için aylardır bir hazırlık var, AK Parti cenahında.

Ne hikmetse hazırlık bir türlü tamamlanamıyor. Ve bir türlü teklif Meclis Genel Kurulu’na gelmiyor. Neden acaba?

Batı’nın “sosyal medya yalanları” ve “sosyal medya terörü” üzerine geliştirdiği bir takım mekanizmalar var.

Özellikle Almanya’nın “beta” yasası sosyal medyaya çeki düzen verdi. Biz de en az Almanya’nın sosyal medya yasası gibi bir yasa istiyoruz.

YALAN SÖYLEYENLE, YALANIN SÖYLENDİĞİ MECRA AYNI ORANDA SORUMLU OLMALI

Bu yasa, “Yalanı söyleyen” hesabın sorumluluğu kadar, o sosyal medya mecrasının da sorumluluğunu düzenliyor.

Dün Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Likoğlu, muhalefeti Sosyal Medya Yasası’na destek vermeye çağırdı ve şöyle bir öneri sundu:

“Sahte hesaplara hiçbir şekilde izin verilmesin. Kendi adıyla sanıyla sosyal medyada söyleyeceğini dile getirme cesareti olmayanların sosyal medyada da yeri olmasın. Kurumsal hesaplar için ‘sorumlu’ şartı getirilsin. Bunun dışındaki tüm hesaplar askıya alınsın. Sosyal medya platformlarına da bu şartlara uyma zorunluluğu getirilsin. Şartlara uymayan platformlara kapatılmaya varacak kadar kademeli müeyyideler uygulansın.”

AK PARTİ ELİNİ ÇABUK TUTMAZSA, VAY Kİ VAY…

Ben de AK Parti’ye bir çağrı yapmak istiyorum. 2023 seçimlerine dolu dizgin gidilirken, Sosyal Medya Yasası, en az Seçim Yasası kadar önemlidir. Türkiye’de seçim sonuçlarını “yalan” ve tezvirat üzerinden trolleyecek yapılar sosyal medyada örgütlenmiş durumda.

O halde, Türkiye’nin geleceği, demokrasimizin geleceği ve milletimizin huzuru için Likoğlu’nun da önerdiği şekliyle yasal düzenlemeyi bir an önce Meclis Genel Kurulu’na getirin. Getirin ki, iç barışımız troller ve sosyal medya yalanları üzerinden bozulmasın.

Ne dersiniz?

Erdoğan mazlum coğrafyalar için ne ifade eder

Geçtiğimiz hafta, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Kredi Yurtlar Kurumu’nun (KYK) kış kampına katılmak üzere Mersin’e gittim.

Kırkkaşık Kız Öğrenci Yurdu’nda Türkiye’de okuyan gönül coğrafyamızdan 160 kız öğrenci ile birlikte buluştuk.

Afrika’dan Asya’ya, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar her coğrafyadan öğrencilerle 2 saate aşkın “15 Temmuz’u, Türkiye’yi” konuştuk.

Soru cevap faslındaysa beni ziyadesiyle sarsan bir soru ile karşılaştım. Afrikalı bir kardeşim, duru bir Türkçe ile, “Bize 15 Temmuz’da bir millet olarak nasıl direndiğinizi anlattınız. Peki bu bilinci, bir millet olma bilincini nasıl elde ettiniz? Nasıl bir eğitim aldınız da millet olma şuuruna kavuştunuz” diye sordu.

Soruya uzun uzun cevap vermek yerine, “gelenek” dedim, “örf” dedim, “kültürel genetik” dedim. “Tarih yapıcı millet” dedim.

Ve sonra Sırbistan’ın Novi Pazar’ından gelen bir kardeşimin de yüzüne bakarak, iki hafta önce Türkiye’ye gelen Sırbistan Cumhurbaşkanı Vuçiç’in Erdoğan’a söylediklerini anlattım.

Hatırlarsanız, Vuçiç Ankara’ya çok soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı bir günde geldi. Beştepe’deki karşılama töreni sırasında bir fırtına koptu, turkuaz rengi halılar uçuşmaya başladı. Tam o esnada iki lideri görüntüleyen kameramanından görevlisine herkes bir anda o halıları tutup yerine yerleştirdi.

Bu hadise, Vuçiç’i o kadar etkilemiş olmalı ki, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile görüşmesinde ilk önce şunları söyledi, “Başka hiçbir ülkede görmediğim bir şey. Rüzgar halıları kaldırdığında karşılama töreninde bu iş yapacak kimse yoktu. Baktım ki fotoğrafçısı kameramanı hepsi el ele verip düzelttiler. Bu onların hepsinin devletine ve size olan sevgi ve saygılarını gösteriyor.”

“Türkiye işte böyle bir memleket. İnsanlarımız işte böyle bir milletin evlatları” diye konuşmayı bitirdim.

O Afrikalı genç arkadaşımızın, Türk milletine olan öykünmesinin değerini biliyoruz.

Ama bir şeyin daha değerini bildik. Mazlum coğrafyalardaki Erdoğan’ın değerini.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve eşi Emine Hanım, kovid oldu biliyorsunuz.

Bir çok ülke lideri geçmiş olsun mesajları paylaştı.

Fakat benim dikkatimi, Afrika’nın kara derili insanlarının Cumhurbaşkanı’mıza ettiği dua çekti.

Şimdi bana KYK yurdunda, soru soran Afrikalı kardeşim karşımda olsa ben de ona aynen şöyle bir soru sorardım, “Peki, Afrika’nın kara derili insanları Erdoğan’da ne buldu da ona hep birlikte dua ediyor?”

Sayın Cumhurbaşkanı’mıza ve Hanımefendi’ye şifa diliyorum.

Yorumlar 0 Yorum Var