Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'in sunduğu Başkent Kulisi programında soruları yanıtladı.
Bakan Tekin'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Bizi izleyen herkesin geçmiş Kurban Bayramı'nı tebrik ederim. Bayramın, toplumun birleştirilmesine çok büyük katkıları var. Bayram öncesinde de çocuklarımız karnelerini aldı. Okullar tatil oldu ama bakanlık tatil olmadı. Biz bayramın 3'üncü günü çalışmaya başladık. Yaz aylarında daha yoğun çalışmamız lazım, okulların eğitim öğretime hazırlanması, ders kitaplarının hazırlanması gibi atılması gereken adımlar var. Kimseyi mağdur etmeden huzurlu bir şekilde eğitim-öğretim yılının başlaması için tedbirlerimizi alacağız.
Milli Eğitim Bakanlığının muhatap olduğu alan çok büyük fedakarlık gerektiriyor. Bu fedakarlığı maalesef öğretmen camiası tek başına üstleniyor. Öğretmenimizin üzerinden yükü biraz almamız gerekiyor. Öğretmen arkadaşlarımızın bu süre içerisinde karşı karşıya bulundukları sorunları azaltmak için hep beraber çalışmamız gerekiyor. Öğretmenlerin üzerinden yükü en çok alacak kitle velilerimiz. Çocuklarımız, zorunlu eğitim çağını bitirinceye kadar hayatlarının yüzde 10'unu bile okulda geçirmiyorlar. Yüzde 90'lık kısmı ya aileyle birlikte ya toplumun içinde geçiriyorlar. Yaz aylarına geldik. En azından öğretmenlerimizin yaptıklarının unutulmaması açısından velilerimize ciddi sorumluluklar düşüyor.
Velilerimiz eğitimleri başka ülkelerle kıyaslıyorlar. Niye öğretmenler ve okullar üzerinden kıyaslıyorsunuz sadece? Veliler üzerinden de kıyaslayın. Biz, başka ülkedeki veli gibi çocuğumuzla beraber her akşam oturup yarım saat kitap mı okuyoruz yoksa televizyon mu izliyoruz?
Velivizyon adıyla kısa filmler çekiyoruz. Eğitim yükünü hep beraber omuzlaması gereken kitleyiz. Siz de üzerinize düşeni yapın, biz de yapalım. İki taraftan biri üzerine düşeni yapmadığı zaman diğerinin çabası yeterli olmuyor. Velilerimizin biraz daha sürecin içine girmesi gerekiyor. Velilerimiz yaz tatilinde ne yaparsak çocuklarımız okula daha iyi hazırlanır sorusunu sormalı ve cevabını vermeliler."
SINIFTA KALMANIN GERİ GELMESİ, TÜRKÇEDE 70 PUAN BARAJI KARARI
(Bu kararların alınmasının arkasındaki sebepler nedir?) 5,5 yıl müsteşarlık yaptım. O süre içinde de öğretmen arkadaşlarımızla çok samimi sohbetlerimiz oluyordu. Bakan olarak göreve başladığımdan itibaren de bu diyaloğu kurumsallaştırdık. Her ay öğretmen arkadaşlarımızla öğretmen arkadaşlarımızla görüşüyoruz. 200 ila 400 kişilik toplantılar yaptık. Ziyaret ettiğim her okulda öğretmenler odasında öğretmenlerle sohbet ettik. Öğretmen arkadaşlarımızın bizden talepleri oldu.
Taleplerden bir tanesi, mesleki anlamda başarılı olmamız için, yaptığımız şeylerin karşılığı olması gerekirdi. Devamsızlık bunlardan bir tanesi. Pandemiyle birlikte devamsızlık konusunda ortam biraz gevşedi, bu doğaldır. Bu konuların düzeltilmesi gerekiyordu. Devamsızlık oranlarında yüzde 30 oranında azaltma oldu.
TÜRKÇE KARARIMIZDAN ÖĞRENCİLER DE MUTLU OLDU
Türkçe konusunda da öğretmen arkadaşlarımızdan çok yoğun talep geldi. Türkçe konusunu ben çok önemsiyorum. Ana dilinde kendisini ifade edemeyen çocuk ne eğitim hayatında, ne toplumsal ilişkilerinde ne de aile ilişkilerinde başarılı olabilir. Çocuklarımızdan duyduğumuz iki cümleden biri, anne baba beni anlamıyorsunuz. Aslında bunun arka planında ben kendimi ifade edemiyorum var. Başta öğrenci arkadaşlarımız biraz tepki gösterdiler ama yıl sonu ziyaretinde iyi ki yaptınız dediler. Birçok öğrencimiz mutlu oldu bundan.
Çocukların Türkçe becerilerini ölçebilecek uluslararası bir sınav yoktu. Biz onay aldık. Bütün bunların birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Bu konuyu bile eleştirdi bazı muhalifler. Ana dil ifadesini kullanınca muhalefetten bir kısmı, 'Bakan Arapça öğretecek çocuklara' dedi. Bu kadar marjinal tepkilerle karşılaştık. Çok üzüldük bunlara da. Demek ki anlamadan ön yargılarla hareket ederek bu tür eleştirileri yaptılar.
DEVAMSIZLIK KONUSUNDA ESNESLİK OLACAK MI?
Esneslik yapacak bir durum yok. Bu kadar öğretmen arkadaşımız fedakarlık yaparken, devlet bu kadar okul, derslik yaparken, eğitim-öğretim süreçlerine yatırım yaparken çocuklarımızın okul dışında başka ortamlarda vakit geçirmelerini doğru bulmuyorum. Bu konuda kararlı şekilde devam edeceğiz.
YENİ MÜFREDAT HAZIRLIKLARI
Bütün kitaplarımız baştan yazılmayacak. Müfredat değişikliği olan derslerde çalışmalar yapılacak.
Bütün öğretmen arkadaşlarımız yarın itibariyle değişen müfredat konusunda bilgilendirilecek. 720 bin öğretmen gelecek dönem yeni müfredata göre eğitim verecek.
CHP'DEN MÜFREDATA YÖNELİK 'İDEOLOJİK' ELEŞTİRİLERİ
Ben bir taraftan eğitim-öğretim sürecinin apolitik olmasıyla ilgili söylemleri kullanıp bir taraftan da kendi ideolojisini dayatmaya karşıyım. Benim ideolojik perspektife uygun müfredat hazırlarsanız kabul ederim deniyor. CHP ile benim aramdaki ayrım şu: Kavramlara bakış açımız farklı. Ben, Türkiye'deki demokrasiyi engelleyen her adıma darbe derken, CHP 27 Mayıs'a darbe demekten imtina ediyor. Laiklik eleştirisi yapıyorlar. Benim laikliğe baktığım yerle CHP'nin baktığı yer arasında fark olması gayet doğal. 1940'lı yılları hatırlayın. Kur'an okumanın yasaklandığı, camilerle ilgili kısıtlamaların olduğu bir Türkiye'den bahsediyoruz. Eğer CHP'nin laiklikle ilgili algısı buysa, biz laiklik konusunda uzlaşamayız. Eğer 28 Şubat sürecinde olan konulara, başörtülü bir vekile haddini bildirin demeyi laiklikle bağdaştırabiliyorlarsa benim bu konuya söyleyecek bir lafım yok. 2008 yılında Anayasa'da yapılan değişiklikleri hatırlayın. Özgürleştirici hamlelere 411 vekilin evet oyu dediği bir düzenlemeydi. Bunu laiklik ilkesine aykırı bulup Anayasa Mahkemesine taşıyorsanız, laiklik anlayışımızın örtüşmesi mümkün değil.
Ezber cümleler kurmak yerine, popülist söylemler üretmek yerine daha sağlıklı bir biçimde bize evrensel laiklik anlayışıyla örtüşmeyen veya bahsettikleri tarzda bir toplum oluşturduğumuza dair eleştirilerini açıkça sunabilirlerdi. Ama onu yapmıyorlar. Ziyaret edip, randevu isteyip görüşlerini paylaşabilirlerdi. Diyalog kapılarının açık olduğunu defalarca söyledim. Randevu isteyen muhalif partilerden milletvekili arkadaşlarımızla oturduk, sohbet ettik. Benim için önemli olan TBMM'nin saygın bir üyesi olarak bir milletvekilinin benden randevu talep etmesi, görüşlerini ifade etmesi benim için bizatihi bir değerdir, seve seve konuşuruz.
CHP, bizimle her karşılaştıklarında veya eleştirdiklerinde söyledikleri klasik cümle şu: Çok sık Milli Eğitim Bakanı değiştiriyorsunuz. Bu eleştiriyi nasıl yaptıklarını anlamıyorum. 1920'yle 1950 arasında 19 tane Milli Eğitim Bakanı değişmiş. Hasan Ali Yücel'i çıkaralım, 7 yıl yapmış. Kendi tarihinde 23 yılda 19 bakan değişikliği varken, AK Parti dönemindeki değişiklikleri bu şekilde okumak... Muhalefetin biraz daha tutarlı eleştiri yapması gerekiyor. İnandırıcı gelmiyor.
2008'deki Anayasa değişikliğine benzer bir durum yine gündemde. CHP'nin tavrını merak ediyorum. CHP değişti diyebilmemiz için şu dile gelmemiz lazım: İktidar, bize gelsin, yaptıklarını anlatsın değil; biz iktidarın yaptığı güzel şeyleri de veya gerekiyorsa şu konularda birliktelik sağlıyoruz. Ben bunu bekliyorum. İktidarın yaptığı iyi şeylerin kamuoyunda takdir edilmesi gerekiyor. Normalleşme adımları sadece iktidar tarafından değil, muhalefet tarafından da atılmalı.
TARİH MÜFREDATINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
Milli Eğitim Bakanlığımızın müfredatından yetişen öğrencilerimizde şöyle bir tablo ortaya çıkıyordu: Osmanlı kötü, Cumhuriyet bir karşı devrim, iyi. Osmanlı bizim geçmişimiz. 18'inci yüzyılın ortalarından itibaren başlattığı süreç, zaten ıslahat. Daha iyi olan Batı ülkelerini referans alan Batılılaşma hareketi, Cumhuriyet'le beraber zirveye ulaşmıştır diyorum. Cumhuriyet'in bir geçmişi olmadığı, topluma dayatıldığını, dolayısıyla bazılarının inkar edebileceğini... Toplumlu ayrıştırmayalım diyorum. Tarih müfredatının bu birlikteliği sağlayacak, II. Abdülhamid'i atamız olarak gören bir nesil, Atatürk ve Cumhuriyet'e karşı olmamalı. Eğer biz bunu yapmazsak, bölünmüş bir tabloyla karşı karşıya kalacağız. Cumhuriyet'in öncesini yok sayan bir tabloyla karşılaşacağız. Bunu yapmamız Cumhuriyet'i güçlendirir. Cumhuriyet'le beraber gelen demokratik yapıyı güçlendirir. Çünkü bunun öncesinin var olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Bundan, bu ülkeyi seven siyasetçinin niye gocunduğunu anlamakta zorlanıyorum.
ÖĞRETMEN ATAMALARINDA MÜLAKAT UYGULAMASI
(Kimse kimseye torpil yapamayacak mı, bundan emin misiniz?) Ben dahil kimse torpil yapamaz. Sistem buna müsaade etmez. Normal olarak şu ana kadar bana bir sürü isim gelmesi lazımdı. Bir tane daha gelmedi. Başkasına da gidemezler. Milletvekillerimiz dahil kimse bize böyle bir talepte bulunmadı. Ben bu sınavın, objektif, şeffaf ve adil olması için her türlü tedbiri aldığımı düşünüyorum. Buna rağmen öngöremediğimiz şekilde bir adaletsizliğe sebep verecek kim olursa hiç tereddüt etmeden gereğini yaparım. Müsaade etmeyeceğiz buna.
Sınava girecek öğretmen arkadaşımız kendi ismiyle girmiyor, bir kod numarasıyla giriyor. Sınav jürisinin hiçbirisinin ismini bilmiyor. Aday bilmediği gibi, hiç kimse bilmiyor. Adayın kod numarası, fotoğrafı bir de KPSS skoru olacak. Jüri olacak. Aday, salona girdiği an elektronik ortamda bir tuşa basacak. Adaya giden bildirimde hangi sınıf düzeyinden kendisine soru soracağı da yazılı. Mesela matematik öğretmenimiz sınava gidecekse, 10. sınıf matematik. Linkini de veriyoruz. Bu konulardan bir tane soru soracağız. Soruyu aday aldıktan sonra, jüri üyeleri adayın cevabını parametreler ışığında notlandıracak. Bu kadarla da sınırlı değil. Hangi konuda eleştiri varsa, o konuda tedbir almaya çalıştık. Soru çıktığı zaman, jüri üyelerinin önüne de adayın vereceği cevaba beklentiye yönelik bir anahtar çıkacak.
Aday, sınavdan çıkarken verdiği cevabı yazıp imzalayacak. Görüntülü kamera kaydı da var. İtirazlara açık. Alınabilecek tüm tedbirleri aldık. Bütün bunlara rağmen bir arkadaşımız hala yanlışlık yaparsa, gereğini yapacağız onunla ilgili.
ÖĞRETMENLİK AKADEMİSİ NASIL İŞLEYECEK?
Türkiye'de öğretmen yetiştirme sürecine bakmak lazım. Ortaöğretim dediğimiz lise mezunu kişilerin öğretmen olduğu bir süreçten başlıyoruz, zamanla öğretmenler için ayrı okullar, enstitüler... Türkiye'de metodoloji değişiyor. Bir bu boyutu var. İkinci boyutu, dünyadaki uygulamalara bakmamız lazım. Artık lisans eğitiminin yanına gerekli formasyonların olduğu bir süreç öne çıkıyor. Lisans eğitimini bitiren kişilere 600 saate kadar eğitim veren ülkeler var. Bizde ise lisansı bitiren arkadaşımız Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki okullarda 90 saat uygulama eğitimi alıyor."